Tasavvuf: Kur’anî hikmet
Bu yüzden “bu kapının başı da edep sonu da edep” veya tekkelerde ki “edep ya hu” gibi ifadeler tasavvuf’ta ki ahlak düsturunu; Mürşide ehli sünnet çerçevesinde kayıtsız teslimiyet de, hikmet’in derece edilmesi olarak yorumlanmalıdır.
Ahlak ve hikmeti kendine düstur edinen mutasavvıfların hiçbir dönemde kendileri ile çelişmeleri söz konusu olmamıştır. Çünkü “din nasihattir” diyen Hz Rasulullah’ın öğretilerini hakka-l yakin ayna-l yakin, ilmen yakin kendilerinde bulunduran tasavvuf ehilleri, günümüze gelen süreçte hiç bir yara almadan sağ ve selametle gemilerini karaya çıkarmışlardır.
Tasavvuf ve onun müntesiplerinin haberlerini günümüze kadar sağlamca taşıyan şey ise sadakat, züht, verâ küreği ile hikmeti hâsıl eden sabır düsturudur.
Nitekim Kuran biz insanlığa neyi vahyetmiş ise, tasavvuf ta o vahyedileni sistemleştirip bizlerin önüne bir “yaşam kılavuzu” olarak koymaktadır. Yer yer ise bizlere nasıl bir halin bizleri kurtuluşa erdireceğini ve ne yaparsak kurtuluşa sarılmış olacağımızı belirtir. "Allah'ın huzuruna temiz (selim) bir kalple çıkmaktan başka hiçbir şeyin faydası yoktur" (eş-Şuarâ 26/89; es-Saffât 37/84; Kaf 50/33). "Allah sekîneti (huzuru) müminlerin kalplerine indirmiştir" (el-Feth 48/4). "Kalpler Allah'ı zikretmekle itminan (huzur) bulur" (Yûnus 10/74). İşte örneklendirmesinde bulunduğumuz ayeti kerimeler tasavvuf öğreti ve ameller silsilesinin de mihenk taşlarını oluşturur.
Bu yüzden Tasavvuf, Kuran etraflı bir yaşam modelini en pratik şekli ile önümüze koyuyor iken, başka bir kılavuz devşirmek, ya da bu yolun doğru bir kılavuzluk rehberi olmadığı iddiasında bulunmak, okuyan körlerin kör bakışlarından başka bir bakış ile ifade edilemez.
Kuran’ın gerek siyak-ı sibak’ı ile gerek biz insanlara verdiği vaazı ile tasavvuf minvalinde emirler ve tavsiyeler telkin ettiğini ve bu kapıdan feyizlenenlerin ayn-el yakin surette Kuran-ı azim-u şanın hikmetinden kanıksadıklarını unutmamaları gerekir.
Nitekim çokça düşünen ve düşündüğünü akıl eden bir topluluğun selamette olduğunu bizlere vahyeden bir Rab, elbette ki bu emirleri kendilerine düstur edinmiş bir topluluğu da çıktığı bu yolda muvaffak kılacaktır biteviye.
Kuran’ın bir bilim, bir edebiyat, bir felsefe, bir beyin fırtınası, bir tarih, bir hükümler silsilesi, lugat çerçeveli bir ilahi kitap olduğunu düşünenler, tarih boyunca genel anlamda kendilerine taraftar bulamamaları da, Kuran’ın amel ve hikmet yönünü boş bırakmalarından ya da eksik bırakmalarından kaynaklıdır… Çünkü Kuran’ı besleyen, Hazreti Rasulullah’ın hayat anlayışı ve yaşamıdır. Hazreti Rasulullah’ın hayatını didik didik etmeyen, ondaki hikmetleri görmeyen, elbette ki uzak hülyaların peşinden gitmek durumda bırakacaklardır kendilerini.
Kuran’ın hikmeti, ancak Hz Rasulullah’ın sünnetinde neşv-u nema bulur. İşte tasavvuf tam da böyle bir çizgi de postunu sermiştir. Yüzyıllardan beri bu minval o kadar sağlam bir damarın üzerindedir ki, müntesipleri her geçen gün artarak süregelmektedir.