Kabir ziyareti ve kabirde Kur’an okumak
Çocukluk yıllarımızda Kilis'te cuma günleri ve bayramlarda kabir ziyaretlerine gidilirdi. Mezarlıkta eline Kur'an'ı alan Kur'an kursu ve imam hatip talebeleri ya da bu işi meslek edinmiş olan bazı yaşlı okuyucular "ölüsünü aziz eden" diye seslenerek dolaşırlardı.
Bir de Kur'an ve ilahiler okumakta mahir olan "Kör Emin" lakaplı gözleri görmeyen yaşlı biri vardı. Kur'an okumasını bilmeyen ya da gerçekten ölüsünü aziz etmek isteyenler bunları mezarına getirir orada güzel sesleriyle Kur'an okurdu.
Cuma günleri sabahın erken saatlerinden Cuma namazına kadar mezarlarda müthiş bir kalabalık olurdu. İlla her mezarın başında birkaç kişi olurdu. Kimi çiçek eker, kimi sulama yapar, kimi Kur'an okurdu. Mezarlıklar Cuma günleri halkın buluşma yeri gibi herkes birbirine selam verir hal hatır sorar birbirinin acısını paylaşırdı.
Bir de yeni vefat edenin kabri 3 gece imsak vaktinde ziyaret edilir. Yakın akraba ve dostlar yaz, kış, kar, çamur demeden bu uygulamaları yerine getirirdi. Buna Kilis'te halk arasında "lahte gitmek" derlerdi. Sabahın seherinde kabirde Kur'an okunması yeni vefat etmiş birinin mezarında müthiş bir tefekkür ortamı sağlardı.
Gün oldu harman oldu. Bu güzel uygulamalar yavaş yavaş kaldırıldı. İktidar sahiplerinin gafletini fırsat bilen haçlı batının beleş ya da paralı avukatları, Dinlerarası Diyalog sapkınları, radikal selefi akımların etkisinde kalmış hocalar ve bazı müftüler 'bu uygulamalar bidattir haramdır' diyerek halkın kafasını, gönlünü karıştırdılar.
İman ehlinin kafasına ve gönlüne fitne tohumları ektiler. Önce "lahte gitme" sonra mezarda Kur'an okutma yavaş yavaş terk edilince mezarla halkın bağları da koptu.
Bazıları güya Kur'an yaşanmak için gönderilen bir hüküm kitabı olduğunu hatırlatmak için söylediği bir şiiri bile ters anlamış ya da öyle anlamak işine geldiği için çarpıtmıştır.
"Ya açar Nazm-ı Celîl"in, bakarız yaprağına yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına. İnmemiştir hele Kur'an, bunu hakkıyla bilin Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için!"
Bu söz, Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy kurtuluş savaşı sırasında halkın cihat ruhuyla ayağa kalkmasını, vatanını müdafaa etmesini temin etmek ve Kur'an'ın hükümlerini anlamaya davet ettiği bir sözdür.
Bu sözü kullanarak kabir ziyaretleri ve kabirde Kur'an okumanın faydasız bir şey olduğu fikrini tamamen reddediyoruz.
Sapla samanı birbirine karıştıranlar, haçlı batının oyununa gelmiş halkla kabirde yatan geçmişinin bağları kopartılmıştır.
Kabir ziyaretleri kişinin geçmişi ile bağlarını güçlendiren, nesilden nesile hayat hikayelerinin aktarıldığı bir mekteptir. Bir dönem anneannem ve dedemle hafta sonları mezarlığa giderdik. Kendileri için aldıkları mezar yerine bakım yapardık. Ağaçlandırır, çiçekler ekerdik. 'Beni şuraya gömün, mezarıma falan çiçeği ekin' diye de vasiyet ederlerdi. O zaman araç falan da olmadığı için yaya gider yolda gördüğümüz mezarların kimler olduğu ve hayat hikayelerini anlatırlardı. Şimdi de annem ve babamın engin bilgilerinden istifade ederek kabir ziyareti yapıyoruz. Çok ama çok istifade ediyor feyz alıyoruz. İnanarak severek Kur'an okuyoruz.
"Kabirlerine gitsinler ölülerine Kur'an-ı Kerim okusunlar dua etsinler bu fitnelerin diline de kesinlikle düşmesinler aldırış etmesinler bunları ne kadar dinlerlerse dinlerinden o kadar koparlar. Bakın ben size bir farklı bir şey söyleyeceğim:
Bunlar Arap İslam alemini Hicaz bölgesini Osmanlı'dan koparabilmek için İngiliz fitneleridir. İngilizler o bölgeye 1710 tarihinden başlamak üzere binlerce misyoner koydular. Bu adamlar hoca kılığında geldiler. Lavrens denilen adam bunlardan bir tanesidir. Şu andaki Arap Müslüman kardeşlerimiz maalesef bu adamlarla iş birliği yaptılar onların batılına evet dediler, ehli sünnetin hak yoluna hayır dediler.
'Türbeleri ziyaret etmeyeceksiniz onlara dua etmeyeceksiniz kabristana gitmeyeceksin.' Dediler. Bunun için de hususi Suud bölgesinde bir mezhep kurdurdular. Milli ve Dini bütünlüğümüze yönelik tehditler) Bu fitne yoluyla beraber İslam'ın özünde olan bütün uygulamayı, örfü, adeti hepsini rafa kaldırdılar…
Bunların kurduğu mezhep (Vahhabilik) 1800 1850 yıllarından sonra revaç bulan bir mezheptir. Suud bölgesinde ne kadar sahabe kabri varsa dümdüz etmişlerdir. Ne kadar büyük zata ait, büyük küçük demeden bütün kabirleri yok etmişlerdir.
İngiliz Sömürgecilik Bakanlığı'nın talimatnamesinde bu emrediliyor. 'Hicaz bölgesinde ve İslam aleminde mevcut olan İslami yaşayışı yok etmek için türbe ziyaretlerinden onları men edeceksiniz ve irtibatını koparıp keseceksiniz'
Bu bir talimat uygulamıştır. Şimdi bu arkadaşlar eğer bunların adına konuşuyorsa ama paralı ama bedava avukatlık yapıyorlar. Fakat bu İslam'ın özünde kesinlikle olmayan bir husustur. Kardeşlerimize tavsiyemiz kabirlerine istediği kadar giderler, Kur'an okurlar.
Kur'an okumanın her bir ayetin büyük sevabı vardır. Bir ayeti kerime okumanın en az 10 sevabı vardır. Bunu Allah, yüzlerle beraber çarpabilir.
Allah'ın hazinesinde sevap yok değildir. Elde ettiğiniz bu sevaptan okuyarak bir sevap elde ediyorsunuz. Niçin onu ölülerinize hibe etme imkanınız olmasın ki? Maddi bir servetiniz olduğu zaman hayatta olan bir insan onu sizden istediğinde rahatlıkla verebiliyor musunuz? Veriyorsunuz.
İmanen elde ettiğiniz sevabı isteyen insana niye hibe edemiyorsunuz, bu kadar sapıklık olur mu? Onu da çok rahatlıkla verebilirsiniz. Onun için elde ettiğiniz o sevabı siz istediğiniz ölünüze, ananıza, babanıza, geçmişinize tamamına 'hibe ettim' diyerek Cenabı Hakk'a dua edersiniz.
Allah da o duanıza icabet eder bunda kesinlikle şüpheniz olmasın olay budur. Dünya hayatında Cenabı Hakk'ı zikir ile hayatını sürdüren İnsanlar alemi berzahta yani kabir aleminde ruzu mahşere kadar Allah'ı zikrederler. Mükellef olmadıkları halde Cenabı Hak onları zikriyle müşerref kılar. Hiç kimse bu insanların sözüne İtimat etmesin bu dediğimiz hususta yolda devam etsinler."
Uğur Kepekçi

