
CİNLER DİNEN SORUMLU VARLIKLAR MIDIR?
Evet, cinler, şeriatın yükümlülüklerinden tıpkı insanlar gibi sorumludurlar.
İbn-u Abdilberr (Allah O'na rahmet etsin) şöyle dedi:
"İslam âlimlerine göre cinler dinen mükelleftirler ve Allah'ın şu ayetinin muhatabıdırlar:
"(Allah), Ey cin ve insan topluluğu! İçinizden size âyetlerimi anlatan ve bugününüze mutlaka kavuşacağınız hususunda sizi uyaran resûller gelmedi mi, deyince, onlar da, kendi aleyhimize şahidiz, derler. Dünya hayatı onları aldattı ve kendilerinin kâfir olduklarına şahitlik ettiler." (En'am, 6/130)
Bir başka âyette de cinlerin de tıpkı insanlar gibi kullukla mükellef oldukları beyan edilir:
"Ben insanları ve cinleri sadece Bana kulluk etsinler diye yarattım." (Zariyât, 51/56)
Cinler, insanlar gibi Allah'ın şu sözünün de muhatabıdırlar:
"Şimdi (ey insanlar ve cinler) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?" (Rahman, 55/13)
Rahman Sûresi'nde tam 31 kere tekrarlanan bu âyet aynı zamanda Kur'an'da en çok tekrar edilen âyettir ve "siz ikiniz" anlamına gelen "kümâ" zamiriyle bu iki muhataba, yani insana ve cine hitap etmektedir.
Yüce Allah bu sûrede kudret ve azametini beyanın yanında bu iki taifeye, yani cinlere ve insanlara lutfettiği saymakla tükenmez nimetleri bir bir zikredip her zikredişten sonra da onlara, "Şimdi (ey insanlar ve cinler) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?" buyurarak, onlardan nankörlük etmeyip, nimet-i İlâhîyi ikrar etmelerini istemiştir.
Konunun daha iyi anlaşılması için şu hadis-i şerifi bir hatırlayalım:
Hazreti Câbir'den (Allah O'ndan razı olsun) rivayetle;
"Hazreti Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm) Rahman Sûresi'ni başından sonuna kadar ashabına okudu ama ashab-ı kiram (Allah Onlardan razı olsun), sessizce dinleyip sükût ettiler.
Resûlullah (aleyhissalatü vesselâm) ashabına, 'Ben, cinlere Kur'an okuduğum o gece Rahman Sûresi'ni (de) onlara okudum ve onlar sizden daha güzel karşılık verdiler. Onlara, 'O halde (ey insanlar ve cinler!) Rabbinizin nimetlerinin hangisini inkâr ile yalanlarsınız?' âyetini her tekrar ettiğimde onlar (cinler), 'Biz, Senin hiçbir nimetini yalanlamıyoruz, yalanlayamayız. Ey Rabbimiz, hamd ancak Sanadır' dediler' buyurdu."
(Tirmizî, Kur'an Tefsiri, (3291); Hakim, Müstedrek, 2/473)
İşte bu incelikten dolayı, bu âyeti dinleyen bir mü'minin, bu şekilde söylemesi mendub (sevap) görülmüştür.
Fahreddin Razî (Allah O'na rahmet etsin) şöyle dedi:
"Cinlerin dinen mükellef olduğu hususunda İslam âlimlerinin tamamı görüş birliği içindedir."
Kadı Abdülcebbâr (Allah O'na rahmet etsin) da şöyle dedi:
"Dinî meselelerde söz sahibi olanlardan, cinlerin dinen sorumlu olduğuna itiraz edeni bilmiyorum." (Lukatü'l-Mercan'dan naklen)
Es-Subkî fetvalarında şöyle dedi:
"'Cinler, Resûlullah'ın şeriatının sadece iman esaslarından mı yoksa tamamından mı sorumludurlar?' diye sorana, 'tamamından sorumludurlar' derim. Zira, Resûlullah (aleyhissalatü vesselâm) insanların tümüne resûl gönderildiği gibi cinlerin de tamamına resûl olarak gönderildiği gerçeği vardır.
Bu durumda cinlerin de -mükellefiyet şartları oluşunca- tıpkı insanlar gibi dinin emirleriyle mükellef, yani sorumlu olmaları gerekir ki, eğer istisna tutulduklarına dair bir delil varsa o ayrı.
Biz deriz ki; cinlerin, namaz kılmaları gerekir, eğer nisaba malikseler zekat vermeleri gerekir. Haccetmek, Ramazan orucu tutmak ve diğer dinî görevler onlara farz olduğu gibi, şeriatın haram kıldığı şeyler de onlara haramdır." (Lukatü'l-Mercan'dan özetle s.93)
CİNLERİN İNANÇLARI VE DİNLERİ
Cinler inanç konusunda aynen biz insanlar gibidir. Müslüman olanları, Yahudi olanları ve Hıristiyan olanları vardır. Hatta cinlerin Müslümanları da tıpkı insan Müslümanları gibi, Kaderiye, Şii, Sünnî, bid'at ehli ve diğer mezheplerin mensubudurlar.
İtaatkâr olanları vardır, âsi olanları vardır. Takva ehli olanları, günahkârları vardır.
Allah Teâlâ onların şöyle dediklerini haber verdi:
"Şüphesiz biz(cinler)den, iyi olanlar da var daha aşağı mertebede olanlar da var. Hepimiz ayrı yollar tutmuştuk." (Cin, 72/11)
Abdullah ibn-i Abbâs (Allah ikisinden de razı olun) dedi ki:
"'Hepimiz ayrı yollar tutmuştuk' demek, 'bizim mü'min olanımız var, kâfir olanımız var' demektir." (İbn-i Kesir Tefsiri, 4/43, bu âyetin tefsiri)
MÜ'MİN CİNLER CENNET'E GİREBİLECEK Mİ?
Önceki ve sonraki (halef-selef) bütün âlimler, kâfir cinlerin Cehennem'e gireceği konusunda görüş birliği içindedirler. Bunun yanında, mü'min cinlerin Cennet'e girip giremeyecekleri konusunda ulema arasında görüş ayrılığı vardır.
Hafız Irakî, bu konuda dört farklı görüşün olduğunu söyler:
"1- Evet mü'min cinler Cennet'e gireceklerdir. Bu çoğunluğun görüşüdür.
2- Onlar Cennet'in etrafındaki yerlerde olacaklardır. Bu görüş, aralarında İmam Mâlik'in de bulunduğu başka bir gurup âlimin görüşüdür.
3- Cinler A'raf'ta (Cennet ile Cehennem arası bir yerde) olacaklardır.
4- Bu konuda sessiz kalıp yorum yapmayanlar."
İbn-i Kesîr'in görüşü şöyledir:
"Doğrusu, cinlerin mü'min olanları, tıpkı insanların mü'min olanları gibi Cennet'e girecek olmalarıdır. Bu seleften (ilk dönem âlimlerinden) bir gurubun görüşüdür.
Bu görüşlerine şu ayet-i kerimeyi delil getirirler:
'Oralarda (Cennet'lerde), gözlerini yalnız eşlerine çevirmiş dilberler var ki, bunlardan önce onlara ne insan ne de cin dokunmuştur.' (Rahmân, 55/56)
Bu âyetin bu konuya delil olmasına itiraz edip farklı görüş ileri süren olabilir. Bu yüzden şu âyet bu konuya daha ikna edici delil olabilir:
'Rabbinizin makamından (insanların hesap vermek için bekleşecekleri yerden) korkan kimseye iki Cennet vardır. Şimdi Rabbinizin hangi nimetini yalanlıyorsunuz?' (Rahman, 55/46-47)
Allah Teâlâ insanlardan ve cinlerden (iman edip) iyilik yapanları Cennet'le mükâfatlandırmıştır.
Âyette geçen 'sakaleyn' insanlar ve cinler anlamındadır.
Âyette anlatılan İlâhî ikramı cinler, insanlardan daha beliğ bir sözlü şükürle karşılayıp şöyle dediler: 'Rabbimizin hiçbir nimetini inkâr etmiyoruz. Ey Rabbimiz! Hamd sadece Sana'dır.'" (İbn Kesîr Tefsiri, 4/171)
Kâfir cinler ahirette azaba uğrayacaklardır. İslam âlimlerinin tamamı bu görüştedir. Âlimlerin büyük çoğunluğuna göre ise mü'min cinler Cennet'liktirler.
Şöyle bir rivayet de vardır:
Cinler Cennet'in etrafında, -insanların onları görüp, onların ise insanları göremeyecekleri- bir yerde olacaklardır.
Bu görüş, İmam Mâlik, İmam Şafii, Ahmed b. Hanbel, İmam Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed'den (Allah hepsine rahmet etsin) nakledile gelmiştir.
Şöyle de denilmiştir:
"Cinlerin mükâfatı Cehennem'den kurtulmaktır. Bu, Ebû Hanife'nin görüşüdür."
CİNLER İNSANLARDAN KORKARLAR
İbn-u Ebî Dünya Mücahid'den şunu rivayet etti:
"Bir gece namaz kılıyordum ki, önümde çocuk benzeri biri dikiliverdi. Yakalamak için hamle yaptım, zıplayıp duvarın arkasına saklandı. Öyle ki, düştüğünü duydum. Daha sonra da geri gelmedi."
Mücahid şunu dedi:
"Sizin onlardan korktuğunuz gibi onlar da sizden öyle korkarlar."
Yine Mucahid'den şöyle rivayet edildi:
"Şeytan sizin ondan korktuğunuzdan çok daha fazla o sizden korkar. Size saldırırsa ondan korkmayın yoksa sizi kontrolü altına alır."
Hafız Ebû Bekr Muhammed bin Süleyman el-Bağendî, Mücahid'den
yapılan bir rivayeti şöyle nakletti:
"Namaza durduğumda Şeytan bana İbn-i Abbâs sûretinde görünürdü. İbn-i Abbâs'ın sözünü hatırlayıp yanıma bir bıçak aldım, yine bana görününce üzerine atıldım ve bıçağı ona sapladım, büyük bir gürültü ile yere yığıldı. O günden sona onu bir daha görmedim."
Hafız ibn-i Hacer, Hafız el-Bağendî hakkında şunu dedi:
"Sıdk (doğruluk) ve emanet (güvenirlik) özelliği yanında tedlîs yönü daha çok bilinir."
Ben de derim ki:
"Burada hadis rivayet ettiğini açıkça söyledi, artık tedlîs olma şüphesi kalmadı."
Tedlîs: Bir ravinin aynı asırda yaşayıp görüşmediği, yahut görüştüğü halde hadis almadığı bir şeyhten hadis almış gibi rivayette bulunmasına denir. (Tabakâtü'l-Müdellisîn, 32)
CİNLER İNSANLARA HASED EDERLER
İbnu'l-Kayyûm (Allah O'na rahmet etsin) şöyle dedi:
"İki çeşit göz değmesi/nazar vardır; insana ait göz değmesi/nazar, cinlere ait göz değmesi/nazar."
Ümmü Selemeden sahih olarak rivayet edildiğine göre Nebî (aleyhissalatü vesselâm) Ümmü Seleme'nin evinde, yüzünde (süf'a) sarılık izi bulunan bir
kız çocuğu gördü ve şöyle buyurdu:
"Ona dua okuyun. Çünkü, ondan nazar/göz değmesi vardır." (Buharî, Tıbb, 5739); Müslim, es-Selâm, 2196)
Hüseyin bin Mes'ud el-Ferra, "Süf'a; cinlerin göz değmesidir/nazarıdır"
dedi. (Tıbb-ı Nebevî, s. 129)
Ben de derim ki:
"Bu hadisi, (Buharî ve Müslim gibi) iki şeyhin kitaplarına alması önemlidir."
Tirmizî'nin -hasen olarak- ve Nesâî'nin Sünen'lerinde Ebû Said'den
rivayet edilen şu hadis-i şerif vardır:
"Resûlullah (aleyhissalatü vesselâm) cinlerden ve insanların nazarından/göz değmesinden korunmak için -Felak ve Nâs sûreleri inene kadar- çeşitli dualarla Allah'a sığınırdı. Bu iki sûre inince (sığınmayı) busûrelerle yaptı diğerlerini terk etti." (Tirmizî, Tıbb, 2058; Nesâî, İstiaze,
8/271; İbni Mâca, Tıbb, 3511; Sahihu'l-Camii 3902).
Bütün bu delillerden ve izahlardan açıkça anlaşılıyor ki, cinlerin insanları kıskanmaları mümkündür.
CİNLER EVLENİP NESİL/SOY-SOP SAHİBİ OLABİLİRLER Mİ?
Yüce Allah şöyle buyurdu:
"Hani biz zaman meleklere, 'Âdem'e secde edin'demiştik de İblis'in dışında bütün melekler secde etmişlerdi. Cinlerden olan İblis ise Rabbinin emrinden çıkmıştı. Beni bırakıp İblis'i ve soyunu dostlar mı ediniyorsunuz? Halbuki, onlar sizin düşmanınızdır. Zâlimler için bu, ne kötü bir değişimdir." (Kehf, 18/50)
Kadı Bedruddin Muhammed bin Abdullah eş-Şiblî şöyle dedi:
"Bu âyet, nesil sahibi olmak için cinlerin evlendiğine delildir." (Âkâmü'l-Mercân 33).
Âlimlerin bazıları ise cinlerin evlendiğine şu ayet-i kerimeyi delil kabul etti:
"Oralarda (Cennet'lerde), gözlerini yalnız eşlerine çevirmiş dilberler var ki, bunlardan önce onlara ne insan ne de cin dokunmuştur." (Rahmân, 55/56)
Sünen-i Beyhakî'deİbn-u Mes'ud'un (Allah O'ndan razı olsun) şu hadisi vardır:
"Resûlullah (aleyhissalatü vesselâm) şöyle buyurdular:
Cinlerin, kardeş çocuklarından ve amca çocuklarından oluşan on beş kişilik bir gurubu geceleyin Bana gelirler, onlara Kur'an okurum."
İbn-u Cerir, Vehb bin Münebbih'den şunu anlattı:
"Kendisine, cinler hakkında, 'yerler mi, içerler mi, ölürler mi, evlenirler mi' diye sorulunca, 'Cinlerin bir çok çeşidi vardır ki, bunlardan en katışıksız olanları rüzgâr halinde olanlarıdır ki, onlar yemezler, içmezler, ölmezler ve çocuk sahibi olmazlar. Bir çeşidi de vardır ki, onlar, yerler, içerler, ölürler ve evlenirler' diye cevap verdi." (Lükatü'l-Mercân, 44)
CİNLER KIYAMET GÜNÜ MÜEZZİNLERİN LEHİNDE ŞAHİDLİK YAPARLAR
BuharîEbu Said el-Hudrî'den (Allah O'ndan razı olsun) şöyle rivayet etti:
"Resûlullah (aleyhissalatüvesselâm) bana dedi ki:
Seni, koyunlarını ve kır hayatını sever görüyorum. Koyunlarınla olduğunda veya kırlarda dolaştığında namaz için ezanı sesini yükselterek oku. Çünkü, müezzinin sesinin ulaştığı (en uzaktaki) cin, insan ve her şey kıyamet günü ona şahitlik edecektir." (Buharî, Ezan, 609; Nesâî, 2/12; İbn-u Mâce, 1/239)
Bu yüzden Şeytan -Allah'ın laneti üzerine olsun- ezanı duyunca, sesi işitmeyeceği yere kadar yellenerek uzaklaşır. Çünkü o ezanı duysa kıyamet günü müezzinin lehinde şahitlik yapacaktı. Oysa o mü'minin can düşmanıdır, düşmanının lehinde nasıl şahitlik yapar?
İmam Mâlik, Buharî ve Müslim,EbûHureyre'den şunu rivayet ettiler:
EbuHureyre (Allah O'ndan razı olsun) anlatıyor:
"Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm) buyurdular ki: Namaz için ezan okunduğunda Şeytan oradan arkasını dönüp ezanı işitmeyeceği yere kadar sesli sesli yellenerek kaçar. Ezan bitince döner gelir. Namaz için ikamet getirilince tekrar arkasını dönüp kaçar. İkamet bitince geri dönüp namazı kılan kişi ile kalbinin arasına girer ve 'şunu hatırla, şunu hatırla' diye daha önce olmayan şeyleri aklına getirir de kişi kaç rekât kıldığını bilmez hale gelir."
Bu, Buharî'de olan lafızdır. (Buharî, Ezan 608; ed-Dâremî 1/273; İmam Mâlik, 1/69)
ŞEYTANLAR NE ZAMAN YAYILIRLAR -15
Buharî ve Müslim'in Sahih'lerinde Câbir'den (Allah O'ndan razı olsun) şu rivayet vardır:
"Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm) şöyle buyurdular:
Gecenin karanlığı çöktüğünde, yahut akşama vardığınızda çocuklarınızı koruma altına alın, zira şeytanlar bu vakitlerde dağılırlar.
Gecenin belli vakti geçince de çocukları içeri alın ve besmeleyle kapıları kapatıverin. Şüphesiz şeytanlar kapalı kapıları açamazlar. Besmeleyle su kaplarınızın ağızlarını kapatın. Besmeleyle yemek kaplarınızı -velev ki, üzerlerine bir şey atarak da olsa- örtün ve lambalarınızı söndürün." (Buharî ve Müslim bu hadis-i şerifte ittifak ettiler. Buharî, Bidu'l-Halk, 3304; Müslim, İçecekler, 2012)
Not: Burada söndürülmesi istenen lambalar, devrilip yangına sebep olabilecek aydınlatma araçları olsa gerektir.
Bu hadis-i şerifte (Resûlullah'tan ümmetine) beş emir vardır:
- Çocukları geceleyin dışarı salmamak.
- Kapıları kilitlemek.
- Su kaplarının ağızlarının kapatmak.
- Yemek kaplarını örtmek.
- Uyuma anında lambaları söndürmek.
Birinci ve ikinci emrin illetini/sebebini Hazret-i Nebî (aleyhissalatü vesselâm) bu hadiste açıkladılar.
Üçüncü ve dördüncü emirlerin illetini/sebebini de -Buhari ve Müslim'de geçen- bir diğer hadiste açıkladılar.
Resûlullah (aleyhissalatü vesselâm) şöyle buyurdular:
"Yemek kaplarını örtün. Su kaplarını kapatın. Kapıları kilitleyin. Kandilleri söndürün. Şüphesiz Şeytan bağ çözemez, kapı açamaz, yemek kapının örtüsünü kaldıramaz. Eğer sizden biri yemek kabının üstünü örtmek için ancak (tahta, kamış gibi) bir şey bulabilse dahi besmele çekerek bunu yapsın." (Buharî, Edebü'l-Müfred, 2/629; Ebû Dâvud, Edeb (5247); İbn-u Hibbân, (7/421); Hâkim, Müstedrek (4/284); ez-Zehebî ve el-Elbânî de bu hadisi sahih ve muvafık kabul ettiler)
Beşinci emrin illetini/sebebini ise, Ebû Dâvud'un İbn-u Abbâs'tan (Allah Onlardan razı olsun) rivayet ettiği ve Hâkim'in ve İbn-u Hibbân'ın sahih kabul ettiği şu hadis-i şeriftir:
Bir fare gelip yanan (kandil) fitili çekip Resûlullah'ın üstünde oturduğu örtünün üstüne attı. Bu esnada örtüden dirhem büyüklüğünde bir yer yandı. Bunun üzerine Nebî (aleyhissalatü vesselâm) şöyle buyurdular:
"Uyuduğunuzda kandillerinizi söndürün. Zira Şeytan burada olduğu gibi bu tip varlıkları teşvik edip sizi yakar." (Fethü'l-Bârî, 11/86)
Müslim Sahih'inde Câbir'den "merfû" olarak şöyle bir rivayet vardır:
"Güneş battıktan sonra, yatsının zifiri karanlığı kaybolana kadar hayvanlarınızı ve çocuklarınızı dışarı salmayın. Şüphesiz şeytanlar, güneş battıktan sonra, yatsının zifiri karanlığı kaybolana kadar yeryüzüne yayılırlar." (Müslim, İçecekler, 2013)
İbnu'l-Cevzî şunu dedi:
"Şeytanların bu vakitte dağılmalarının sebebi, gece karanlığında hareket etmeleri gündüze göre daha mümkün olduğu içindir. Çünkü karanlıklar, şeytanlık güçlerini diğer vakitlerden daha toplayıcıdır. Her çeşit siyahlık da bunun gibidir. Bu yüzden Ebû Zerr'in (Allah O'ndan razı olsun) rivayet ettiği hadiste Resûlullah, 'Siyah köpek Şeytan'dır' buyurmuştur.
Fethü'l-Bâri'de Hâfız bu hadisi ondan rivayet etti." (Fethü'l-Bârî, 6/342)
Ahmed bin Hanbel'in oğlu Abdullah dedi ki:
"Babam yaz-kış gün ortasında uyurdu. Hazret-i Ömer'in (Allah O'ndan razı olun) şu sözünü söyleyerek bana da bunu tavsiye etti: Kaylüle (gün ortası uykusu) yapın, zira Şeytan kaylüle yapamaz."
Ebû Naiym bunu "merfû" olarak rivayet etti. El-Elbânî senedini "Hasen" kabul etti. (Ebû Naiym Enes'ten merfû olarak rivayet etti. El-Elbânî 1647 numarasıyla "Sahih'te hasen olarak zikretti)
HAYVANLARIN BİR KISMI ŞEYTANLARI GÖRÜR – 16 -
EbûHureyre (Allah O'ndan razı olsun) Resûlullah'ın (aleyhissalatü vesselâm) şöyle buyurduğunu rivayet etti:
"Eşek anırdığında Şeytan'dan Allah'a sığının. Zira o, (o anda) Şeytan'ı gördü (de anırdı). Horozların ötüşünü işittiğinizde ise Allah'ın fazl ü kereminden isteyin, çünkü o (o anda) melek gördü (de öttü)." (Bu hadisi Buharî ve Müslim'in her ikisi de sahih kabul edip eserlerine aldılar. Buharî, Bid'ü'l-Halk (3303); Müslim, Zikir ve Dua, 2703).
AKABE BEY'ATI GÜNÜ ŞEYTAN'IN ÇIĞLIĞI
İkinci Akabe Bey'atı'nın yapılıp tamamlandığı sırada idi ki, Akabe'nin tepelerinden Şeytan'ın şu çığlığı duyuldu:
"Ey konaklama yerinde konaklayan halk! Ey Ehâşib (Cebacib/Mina) halkı! Ey Kureyşliler! Müzemmem (halkı tarafından yerilmiş) olan (Muhammed) ile yanında bulunan ve dinlerini değiştirmiş olanların sizinle savaşmak üzere toplanıp sözleşmiş olduklarından haberiniz yok mudur?!"
İşitilen sesin, Kureyş müşriklerinden Münebbih b. Haccac'ın sesine benzediği rivayet edilir.
Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalatü vesselâm) şöyle buyurdu:
"Bu ses sizi korkutmasın! Bu ses, ancak Allah düşmanı İblis'in, Şeytan'ın sesidir! Bu, İbn-uUzeyb'dir!"
Sonra (Şeytan'a) şöyle seslendi:
"Dinle ey Allah düşmanı! Senin de hakkından geleceğim!"
Sonra da, Medineli Müslümanlara emretti:
"Hemen konak yerlerinize dağılınız!" (İbn İshak, İbnHişam, c. 2, s. 90-91, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 462, Taberî, c. 2, s. 240, Beyhakî, c. 2, s. 449, İbn Esîr, c. 2, s. 1 00, İbnKayyım , c. 2, s. 57, İbnSeyyid, c. 1, s. 1 66, Zehebî, s. 304, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 164, Heysem f, c. 6, s. 45).
Kitabın müellifi der ki:
"Şeytan, (Allah ona lanet etsin) Kureyş müşriklerine Akabe Bey'atı'nı bildirmek ve başkalarının da Resûlullah'abey'atını engellemek için gerekli tedbirleri almalarını sağlamak için bu çığlığı atmıştır.
Fakat Allah, Şeytan'ın burnunu sürttü ve İslam dinini bütün dinlere, Müslümanları da bütün milletlere üstün kıldı."