EHLİBEYT GÜZEL AHLAK NUMUNESİ
Canibim.Com

EHLİBEYT GÜZEL AHLAK NUMUNESİ - Canibim.Com

                                                 Güzel ahlak numunesi Ehl-i Beyt

Prof. Dr. Haydar Baş

 

Ehl-i Beyt'in İslam'ın yaşanmasında tek örnek olduğunu ısrarla vurguluyoruz. 

 

İslam dini Kur'an-ı Kerim'in iki kapağı arasında yazılı emirler ve yasaklardan oluşsa da bunların uygulama şekli, Hz. Peygamberin ve sonrasında da Ehl-i Beyt'in hayatında şekil bulur. 

 

Dinimiz sabır der, şükür der, kanaatten, tefekkürden, tevekkülden, cömertlikten, Allah için sevmekten ve Allah için vermekten bahseder. Bir Müslüman'ın bunları yapabilmesi ise Ehl-i Beyt'in tavrı ile müşahhas örneklere dönüşür.

 

Gelmiş ve gelecek kadınların en üstünü olan Hz. Fatıma annemizin hayatında İslam kadınlarına en güzel örnekler vardır.

 

Ali bin Hüseyin bin Ali'den şöyle rivayet edilir: 

 

'Bir kör, Resulullah'ın (sav) kızı Fatıma'nın yanına gelmek için izin istedi. Fatıma kendisini ondan sakladı.

 

Resulullah O'na dedi ki: 'Niçin örtündün, o seni görmüyor ki?'

 

Fatıma buyurdu: 'Ya Resulullah, o Beni görmüyorsa da, Ben onu görüyorum. Kaldı ki, o koku alabiliyor.'

 

Bunun üzerine Resulullah, 'şahitlik ederim ki, Sen Benden bir parçasın' buyurdular.

 

Hz. Resulullah (sav), Hz. Fatıma'nın (as) dünyaya meyline her zaman engel olmuştur.

 

Hz. Fatıma (as), Hz. Peygambere halini anlatıp O'ndan bir cariye isteyince, Resululah (sav) ağladı ve şöyle buyurdu: 'Ey Fatıma! Beni hak ile gönderen Allah'a yemin ederim ki, şu anda mescide yiyecek yemekleri ve giyecek elbiseleri olmayan dört yüz adam bulunuyor. Eğer bir şeyden endişe etmeseydim istediğini verirdim. 

 

Ey Fatıma! Sevabın Senden ayrılıp cariyeye gitmesini istemiyorum. Ali b. Talib'in kıyamet günü hakkını Senden talep ederek, Allah huzurunda Senden davacı olmasından korkuyorum.' 

 

Sonra Peygamberimiz (sav) Fatıma'ya (as) Tesbih Namazını/duasını öğretti.

 

Emir 'ül Müminin Ali (as) şöyle der:

 

'Sen Resulullah'dan (sav) dünya malını istemek için gittin, Allah bize ahiret sevabı verdi.'

 

Hz. Ali Efendimizin cömertliğine bir bakınız:

 

Hz. Ali, hurma bahçesinde akşama kadar çalışmış, akşam da devesinin üzerine bir çuval hurma yükleyerek evin yolunu tutmuştu. Devenin yuları da kölesi Kamber in elindeydi. Hz. Ali de önde gidiyordu. Medine'nin içine girdiklerinde yoksulun birinin 'Allah rızası için' diyerek sızlandığını duydular.

 

Hz. Ali, 'Kamber bu adam ne istiyor' diye buyurdu.

 

Kamber, 'hurma istiyor efendim' dedi.

 

Hz. Ali, 'ver öyleyse' buyurdu.

 

Kamber, 'hurma çuvalda' dedi.

 

Hz. Ali, 'çuvalla ver öyleyse' dedi. 

 

Kamber, 'çuval devenin üstünde' dediğinde ise Hz. Ali Efendimiz, 'öyleyse deveyle birlikte ver' buyurdular.

 

Kamber der ki, 'devenin ipi de benim elimde demekten korktum. Çünkü beni de deveyle birlikte yoksula vermekten hiç tereddüt etmeyebilirdi.'

 

Aşura günü, İmam Hüseyin'in sırtında bir iz görüldü. İmam Zeynelabidin'e o izin ne olduğu sorulunca şöyle buyurdu: 'Bu iz, dul kadınlara, yetimlere ve yoksullara sırtında götürdüğü yiyeceğin bıraktığı izdir.'

 

İşte Müslüman'ın Müslüman'a göstermesi gereken engin merhamet ve kuşatıcılık budur.

 

İmam Zeynelabidin'e, 'Baban İmam Hüseyin'in neden çocuğu azdır' diye sorduklarında İmam şöyle yanıt verdi: 'Ben nasıl doğduğuma şaşırıyorum. Çünkü babam İmam Hüseyin her bir gece ve gündüzde bin rekât namaz kılardı.'

 

İmam Ali, İmam Hüseyin ve onların soyundan gelen İmam Zeynelabidin günde bin rekât namaz kılarlardı.

 

Cennet gençlerinin iki efendisinden biri olan İmam Hasan Efendimiz, Medine'den Mekke'ye yürüyerek 15 defa Hac yapmıştır.

 

Mallarını tamamını iki kere fakirlere dağıtmış, üç defa da mallarının yarısını Allah yoluna vermiştir. Yarısını kendisi almış, yarısını dağıtmıştır.

 

Ve Hz. Hasan Efendimizden bir nasihatle bitirelim:

 

'Çok zikretmekle kendinizi Allah'ın azabından koruyun, takva yolunu tutarak Allah'tan korkun ve itaatle O'na yaklaşın. Çünkü O, pek yakın ve duayı kabul edendir.'

 

Günümüzde insanların maddi ve manevi sıkıntılarını giderecek hayata bakış ölçüsü bu olmalıdır.

 

 

 

 

                                    Tarihin ilk yazılı anayasası: Medine Vesikası

Ali Hamza Aydın

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Medine'ye hicret ettiğinde Medine şehri, Müslümanlardan ibaret değildi. Dahası, Müslüman sayısı çok azdı. 


Efendimizin ilk işlerden birisi de, o dönemde hiç rastlanmamış ve ilk olan 'nüfus sayımı' yaptırmak oldu. Böylece şehrin demografik yapısı ortaya çıkacaktı.


Kaynaklarda o dönemde, Medine nüfusunun 10.000 civarında olduğu bunların 6 bininin Araplar, 4 bininin de Yahudilerden oluştuğu ifade ediliyor. 


Sayım sonrası Medine'deki müslümanların sayısı 1.500, müşrik Arapların 4.500, Yahudilerin 4.000 olarak ortaya çıktı. Ayrıca şehirde çok az sayıda Hristiyan yaşamaktaydı. 


Peygamberimiz bu demografik yapı içinde bir yandan Ensar-Muhacir kardeşliğini tesis ederken diğer yandan da Yahudiler ve müşrik Araplarla bir arada, güven içinde yaşama gerekliliğinin önemine vurgu yapıp, iman etmeyenlerin korkularını gidermek, barış ortamını muhafaza etmek istiyordu.


Nüfus sayımı sonrası Peygamberimiz, ikinci adımı atarak Medine'nin doğal şehir sınırlarını tayin etti ve dört bir köşeye birer işaret koyarak devletin sınırlarını belirlemiş oldu.


Sonrasında ise Efendimiz (s.a.v) inançları, ırkları farklı Medine'nin ileri kişi ve kabile reislerini davet ederek 47 maddeden oluşan ve tarihçilerin ortak ifadesi ile 'Medine Vesikası' diye bilinen tarihin ilk yazılı anayasasını hazırladılar.


Bu anlaşma, vesika veya anayasa ile Medine şehir devletini oluşturan toplulukları, bunların birbiriyle ve yabancılarla ilişkilerini, bu toplulukların idarî ve adlî yapılarını, fertlerin sahip olduğu din ve vicdan hürriyetini belirli esaslara bağladılar.


İşte o anayasanın maddeleri 

Bismillâhirrahmânirrahîm. 


1. Bu vesika, Peygamber Muhammed tarafından Kureyşli ve Yesribli mü'minler ve bunlara tâbi olanlarla sonradan onlara katılmış olanlar ve onlarla beraber cihat edenler için düzenlenmiştir.

 

2. Vesikayı imzalayanlar diğer insanlardan ayrı bir ümmet teşkil eder. 


3. Kureyşli muhacirler kan diyetlerini ödemeye katılacaklar ve savaş esirlerinin fidyesini müminler arasındaki mâkul esaslara ve adalete göre ödeyeceklerdir.


4. Avfoğulları daha önce olduğu gibi kan diyetini ödemeye iştirak edecek ve müslümanların teşkil ettiği her zümre, savaş esirlerinin fidyesini mü'minler arasında adalet prensibine göre verecektir.

 

5. Hârisoğulları daha önce olduğu gibi kan diyetini ödeyecek ve her zümre savaş esirlerinin fidyesini mü'minler arasında adalet çerçevesinde verecektir. 


6. Sâideoğulları, daha önceki yaptıkları gibi kan diyetini ödeyecek ve her zümre savaş esirlerinin fidyesini mü'minler arasındaki adalete göre verecektir. 


7. Cüşemoğulları, evvelce uygulandığı gibi kan diyetini ödeyecek ve her zümre savaş esirlerinin fidyesini mü'minler arasındaki adalet prensibine göre verecektir. 


8. Neccâroğulları eskisi gibi kan diyetini ödeyecek ve her zümre, savaş esirlerinin fidyesini mü'minler arasında uygulanan mâkul esaslara ve adalet prensibine göre verecektir. 


9. Benî Amr b. Avf, daha önce olduğu gibi kan diyetini ödeyecek ve her zümre savaş esirlerinin fidyesini mü'minler arasında kabul edilen esaslar ve adalet çerçevesinde verecektir. 


10. Nebîtoğulları daha önce yaptıkları gibi kan diyetini ödeyecek ve her zümre savaş esirlerinin fidyesini mâkul esaslar ve adalet çerçevesinde verecektir. 


11. Evsoğulları eskiden olduğu gibi kan diyetini ödeyecek ve her zümre savaş esirlerinin fidyesini mâkul esaslara ve adalete göre verecektir.

 

12a. Mü'minler, kendi aralarında ağır malî sorumluluklar altında bulunan hiç kimseyi bu halde bırakmayacak, fidyesini veya kan diyeti gibi borçlarını mâkul esaslara göre ödeyecektir. 


12b. Hiçbir mü'min diğer mü'minin mevlâsı ile ondan habersiz bir anlaşma yapamayacaktır. 


13. Takvâ sahibi mü'minler saldırganlara, haksız bir fiil tasarlayanlara ve cürüm işleyenlere, bir hakka tecavüz edenlere, mü'minler arasında karışıklık çıkarmak isteyen kimselere karşı olacak ve bunlardan biri, kendilerinden bir kişinin evlâdı bile olsa hepsinin elleri, onun aleyhine kalkacaktır. 


14. Hiçbir mü'min, kâfir için bir mü'mini öldüremez ve mü'min aleyhine, kâfire yardım edemez. 


15. Allah'ın zimmeti, himaye ve teminatı tektir, dolayısıyla mü'minlerden -yetki bakımından- en aşağı derecede olan birinin kabul ettiği himaye, onların hepsini bağlar, zira mü'minler birbirinin kardeşidir. 


16. Yahudilerden bize tâbi olanlar, zulme uğramadan ve onların düşmanlarıyla yardımlaşmadan yardımımıza hak kazanacaktır. 


17. Mü'minler arasında geçerli olan barış tektir. Hiçbir mü'min Allah yolunda girilen bir savaşta diğer mü'minleri hariç tutarak bir anlaşma imzalayamaz; anlaşma ancak mü'minler arasında eşitlik ve adalet çerçevesinde yapılacaktır. 


18. Savaşa katılan bütün askerî birlikler nöbetleşe görev yapacaktır. 


19. Mü'minler birbirinin Allah yolunda akan kanlarının intikamını birlikte alacaktır. 


20a. Takva sahibi mü'minler en iyi ve en doğru yol üzerinde bulunurlar.

 

20b. Hiçbir müşrik bir Kureyşli'nin malını ve canını himayesi altına alamaz ve hiçbir mü'minin, Kureyşliler'e müdahalesine engel olamaz. 


21. Bir kimsenin, bir mü'minin ölümüne yol açtığı kesin delillerle sabit olur ve maktulün velisi diyete razı olmazsa o kimse, kısas hükümlerine tâbi olur; bu takdirde bütün mü'minler öldürene karşı tavır alır. Bunlara sadece bu hükmün uygulanması için hareket etmek helâl olur. 


22. Bu yazının içeriğini kabul eden, Allah'a ve âhiret gününe inanan bir mü'minin bir katile yardım etmesi ve ona sığınacak yer bulması helâl değildir.


Katile yardım eden veya sığınacak yer gösteren kimse kıyamet günü Allah'ın lânet ve gazabına uğrayacaktır ve artık kendisinden ne bir para ne de bir taviz kabul edilecektir. 


23. Üzerinde ihtilâfa düşülen konular Allah'a ve resulü Muhammed'e arz edilecektir. 


24. Yahudiler, mü'minler gibi savaş devam ettiği müddetçe savaş masraflarını kendileri karşılayacaktır. 


25a. Avfoğulları Yahudileri, mü'minlerle birlikte bir ümmet teşkil eder. Yahudilerin dinleri kendilerine, mü'minlerin dinleri de kendilerinedir. Buna mevlâları da dahildir. 


25b. Haksızlık yapan veya suç işleyen kimse yalnız kendine ve aile fertlerine zarar vermiş olacaktır. 


26. Benî Neccâr Yahudileri, Avfoğulları Yahudileriyle aynı haklara sahiptir. 


27. Benî Hâris Yahudileri, Avfoğulları Yahudileriyle aynı haklara sahip olacaktır. 


28. Benî Sâide Yahudileri, Avfoğulları Yahudileriyle aynı haklara sahiptir. 


29. Benî Cüşem Yahudileri, Avfoğulları Yahudileriyle aynı haklara sahip olacaktır. 


30. Benî Evs Yahudileri, Avfoğulları Yahudileriyle aynı haklara sahiptir. 


31. Benî Sa'lebe Yahudileri de, Avfoğulları Yahudileriyle aynı haklara sahiptir. Haksız bir fiil işleyen kimse sadece kendine ve aile fertlerine zarar vermiş olacaktır. 


32. Cefne kabilesi Sa'lebe'nin bir koludur, dolayısıyla onlar gibi mülâhaza edilecektir. 


33. Benî Şetîbe Yahudileri de, Avfoğulları Yahudileriyle aynı haklara sahip olacaktır. Şüphesiz iyilik, günah ve kötülükten farklıdır. 


34. Sa'lebe'nin mevlâları bizzat Sa'lebîler gibi kabul edilecektir. 


35. Yahudilere sığınmış olan kimseler bizzat Yahudiler gibi kabul edilecektir. 


36a. Yahudilerden hiçbir kimse, Hz. Muhammed'in izni olmadan -Müslümanlarla birlikte savaşa- katılamayacaktır. 


36b. Bir yaralamanın intikamını almak yasak edilmeyecektir. Bir adam öldüren kimse yalnız kendini ve aile bireylerini sorumluluk altına sokmuş olur. Bu sorumluluktan kaçmak haksızlıktır. Allah bu kurallara riayet edenlerle beraberdir. 


37a. -Medine'ye yönelik bir saldırı olması halinde- Yahudiler ve Müslümanlar kendi savaş masraflarını kendileri karşılayacak, bu sahifede gösterilen kimselere savaş açanlara karşı yardımlaşacaktır. 


Onların arasında kötülük değil iyi niyet ve samimiyet hâkim olacaktır. Bu vesikadaki bütün kurallara muhakkak riayet edilecektir. 


37b. Hiçbir kimse müttefiklerine karşı suç işleyemez; mazluma muhakkak yardım edilecektir. 


38. Yahudiler, Müslümanların yanında savaştıkları müddetçe harcamalara katılacaklardır. 


39. Yesrib vadisi bu sahifede adı geçenler için mukaddes bir yerdir. 


40. Himaye altındaki kimse bizzat himaye eden gibidir; ne zulmedilir ne de kendisi zulüm işleyebilir. 


41. Himaye hakkına sahip kimselerin izni olmadıkça kimseye himaye hakkı verilemez. 


42. Bu yazıda adı geçen kimseler arasında meydana gelmesinden endişe edilen anlaşmazlık ve öldürme vakalarının Allah'a ve Resulü Muhammed'e arz edilmesi gerekir. Allah bu sahifeye en iyi riayet edenlerle beraberdir. 


43. Kureyşliler ve onlara yardım edecek olanlar himaye altına alınmayacaktır. 


44. Bu vesikada zikredilen kişiler, Yesrib'e saldıracak olanlara karşı yardımlaşacaktır. 


45a. Eğer Yahudiler, Müslümanlar tarafından barış antlaşması yapmaya veya barış antlaşmasına katılmaya davet olunursa bunu kabul edip, anlaşmaya iştirak edeceklerdir. 


Eğer Yahudiler, Müslümanlara aynı şeyleri teklif edecek olursa mü'minler de aynı sorumlulukları yerine getireceklerdir. Din uğruna yapılacak savaşlar bu hükümlere tâbi değildir. 


45b. Medine'deki her zümre şehrin savunmasında kendine ait bölgeden sorumludur. 


46. Bu sahifede adı geçenler için konulan şartlar hem Evs Yahudilerine hem de onların mevlâlarına sahifede adı geçen kimseler tarafından tavizsiz bir şekilde uygulanır. 


Kurallara mutlaka uyulacak ve asla aykırı hareket edilmeyecektir. Haksız kazanç sağlayanlar sadece kendilerine zarar vermiş olurlar. 


Allah bu sahifede gösterilen maddelere en doğru ve en mükemmel şekilde riayet edenlerle beraberdir. 


47. Bu vesika haksız bir icraatta bulunan veya suç işleyenlere ayrıcalık sağlamaz yahut cezalandırılmasına engel olmaz. 


Savaş için yola çıkanlar da, Medine'de kalanlar da emniyet içinde olacaktır; haksız bir fiil ve suç işlenmesi hali müstesnadır. İyilik yapanlar ve sorumluluğunun bilincinde olanlar Allah ve Resulünün himayesi altındadır." (İbn Hişâm, II, 501-504; Hamîdullah, İslâm Anayasa Hukuku, s. 96-102)


Medine vesikasının hükümleri, Hicretin 2. yılında (624) tek taraflı olarak ilk defa Benî Kaynuka Yahudilerince bozulmuştur.


Anlaşmayı bozan ikinci Yahudi kabilesi Benî Nadîroğulları'dır.

Hendek Savaşı'nda (5/627) Mekkeli müşriklere destek veren Benî Kurayza da anlaşmayı bozmuştur.


"İnsanlar içerisinde, müminlere en şiddetli düşman olarak Yahudileri bulursun." (Maide, 82)


"Onlar size fenalık etmekten geri kalmazlar." (Âl-i İmran, 118)


"Size sıkıntı verecek şeyleri isteyip dururlar." (Âl-i İmran, 118)


"Onlar yeryüzünde durmadan fesat çıkarmaya koşarlar." (Maide, 64)


"İçlerinden pek azı hariç, onlardan daima hainlik görürsün!" (Maide, 13)

 

 

 

 

 

Tüm MAKALELER