En güçlü insan kimdir?
Resûlullah (s.a.a) şöyle buyurdular: “En güçlü insan; bir şeyden hoşlandığında, hoşlandığı şey onu günaha sevk etmeyen, sinirlendiğinde siniri onu haktan uzaklaştırmayan, yalan ve çirkin bir sözü ağzına almayan ve gücünü kendi hakkından fazlasına tecavüzde sarf etmeyen kimsedir”
Bir gün Resûlullah (s.a.a) bir mahalleden geçerken, bir grup gencin kendi aralarında taş kaldırma yarışı yapmakta olduklarını gördü. Orada bulunan büyük bir taşı herkes gücü miktarınca kaldırıyordu. Resûlullah (s.a.a) bu gençlere hitaben; "Ne yapıyorsunuz?" diye sordu.
Gençler; "Bu ağır taşı kaldırmakla hangimizin daha güçlü olduğunu bilmek istiyoruz" dediler.
Resûlullah (s.a.a) onların bu sözlerine karşılık şöyle buyurdular: "Hanginizin daha güçlü olduğunu söylememi istiyor musunuz?"
Gençler; "Buyurun ya Resûlallah!" dediler.
Resûlullah (s.a.a) şöyle buyurdular: "En güçlü insan; bir şeyden hoşlandığında, hoşlandığı şey onu günaha sevk etmeyen, sinirlendiğinde siniri onu haktan uzaklaştırmayan, yalan ve çirkin bir sözü ağzına almayan ve gücünü kendi hakkından fazlasına tecavüzde sarf etmeyen kimsedir." (Bihar, c.75, s.28).
İbn-i Abbas (Peygamberin amcasının oğlu) şöyle diyor: Resûlullah (s.a.a), bazı kimseler dikkatini çektiğinde; "Onun bir meslek ve sanatı var mıdır?" diye soruyordu. Eğer cevaben; "Hayır" demiş olsalardı; "Benim gözümden düştü" buyururdu.
Hz. Peygamber'e; "Neden?" diye sorduklarında şöyle buyuruyordu: "Çünkü Allah'ı tanıyan bir kimsenin meslek ve sanatı olmazsa, Allah'ın dinini dünyasına geçim kaynağı edinir ve dinin sırtından ekmek yemiş olur." (Bihar, c.103, s.9).
Resûlullah (s.a.a) ve bir grup ashabı bir çölden geçiyorlardı, yol esnasında deve otlatan bir çobanı gördüler. Resûlullah o çobandan biraz süt almak için ashabdan birisini onun yanına gönderdi. Deve çobanı, Hz. Peygamber'in süt almak için gönderdiği adama şöyle dedi: "Develerin memelerinde olan süt kabilemizin kahvaltısı içindir, kaplara sağmış olduğum süt de onların akşam yemeği içindir." Çoban bu bahaneyle Resûlullah'a süt vermekten kaçındı.
Resûlullah (s.a.a) o çoban hakkında şöyle dua ettiler: "Allah'ım onun mal ve evlatlarını çoğalt!"
O bölgeden geçtikten sonra koyun otlatan bir çobana rastladılar. Peygamber (s.a.a), ondan süt almak için birisini onun yanına gönderdi. Koyunları otlatan çoban, koyunları sağdı ve önceden de sağmış olduğu sütle birlikte sütlerin hepsini, Hz. Peygamber'in göndermiş olduğu adamın kabına döktü ve bir koyun da Resûlullah için göndererek şöyle dedi: "Şimdilik bu kadar gönderebiliyorum, eğer müsaade ederseniz bundan fazlasını temin edebilirim."
Resûlullah (s.a.a) onun da hakkında şöyle dua ettiler: "Allah'ım! Ona ihtiyacı miktarınca rızk ver!"
Ashabdan biri bu sözleri duyunca şöyle dedi: "Ya Resûlallah! Size süt vermeyen kimse hakkında, öyle bir dua ettiniz ki, hepimiz o duanın bizim hakkımızda da söylenmesini seviyoruz; size süt veren kimse hakkında da öyle bir dua ettiniz ki, hiçbirimiz onun bizim hakkımızda söylenmesini istemiyoruz."
Resûlullah (s.a.a) cevaben şöyle buyurdular: "Az mal, hayat ihtiyaçlarını giderir; böyle bir mal insanı gafil eden servetten daha iyidir."
Daha sonra şöyle dua ettiler: "Allah'ım! Muhammed ve O'nun evlatlarına yeterli miktarda rızk bağışla." (Bihar, c.72, s.61).
Dünya malı bir imtihandır
Allah, kardeşine düşman kesileni sevmez Resûlullah (s.a.a), dünyaya meyleden Sa’d hakkında buyurdu ki: “Ey Cebrail! Onun önceki halini (fakirliğini) seviyorum. Çünkü dünya, onun ahiretini elinden aldı.” Cebrail şöyle arz etti: “Kuşkusuz dünya malı bir imtihan olup insanı ahiretten alıkoymaktadır”
Resûlullah (s.a.a)'in zamanında, Suffe halkından olan bir mü'min, çok muhtaç ve fakir duruma düştü. O, bütün namazlarını Resûlullah'ın arkasında kılan biri idi. Resûlullah (s.a.a) ona acıyordu, ihtiyaç ve garipliğini göz önünde bulundurarak şöyle buyuruyordu: "Ey Sa'd! Elime bir şey geçerse senin ihtiyacını gidereceğim." Bir müddet böyle geçti fakat Resûlullah'ın eline bir şey geçmedi. Sa'd'ın haline daha çok üzülmeğe başladı. Allah Teâlâ, Hz. Peygammber'in, Sa'd'a nispet üzüntüsüne teveccüh ederek Cebrail ile iki dirhem Resûlullah'a gönderdi.
Cebrail, Hz. Peygamber'e şöyle arz etti: "Ey Muhammed! Allah Teâlâ, Senin Sa'd için olan üzüntünden haberdardır; acaba onun ihtiyacını gidermek istiyor musun?" Hz. Peygamber (s.a.a), "Evet" dedi. Cebrail: "Bu iki dirhemi ona ver ve emret ki onunla ticaret yapsın."
Hz. Peygamber (s.a.a) o iki dirhemi Cebrail'den aldı; öğle namazına gittiğinde, Sa'd'ın, kapının önünde kendisini beklediğini gördü. Bunun üzerine şöyle buyurdu: "Ey Sa'd! Acaba ticaret yapmayı iyi başarabiliyor musun?" Sa'd, "Ticaret yapabileceğim herhangi bir sermaye yoktur" dedi. Hz. Peygamber, iki dirhem ona vererek şöyle buyurdular: "Onunla ticaret yap ve Allah'ın sana nasip edeceği rızkı elde et."
Sa'd iki dirhemi alarak Hz. Peygamber'le birlikte camiye gitti, öğle ve ikindi namazını O'nunla kaldı. Sonra Resûlullah (s.a.a) ona şöyle buyurdular: "Kalk rızkının peşine git; sürekli senin durumuna üzülüyordum." Sa'd, ticaret yapmakla meşgul oldu. Allah Teâlâ onun parasına bereket verdi; aldığı her şeyi iki katına satıyordu. Dünya artık Sa'd'a yönelmişti, sermayesi git gide artıyordu, malı çoğaldı, muamelesi parladı; öyle ki, caminin yanında bir dükkân aldı; sermayesi ve eşyalarını orada toplayıp ticaret yapıyordu.
Bilal ezan okuduğunda, Resûlullah (s.a.a) camiye hareket ederken Sa'd'ı alış verişle meşgul olarak görüyordu. Sa'd, henüz abdest alıp namaza hazırlanmamıştı, oysa daha önceleri ezandan önce abdest alarak namaza hazır oluyordu. Resûlullah (s.a.a) onu böyle gördüğünde şöyle buyurdular: "Ey Sa'd! Dünya seni namazdan geri bırakmasın!" Sa'd da şöyle diyordu: "Ne yapayım? Sermayemi yok mu edeyim? O adama bir cins satmıştım, paramı ondan almak istiyorum, başka birisinden de birtakım eşya almışım, parasını ödemem gerekir!"
Resûlullah (s.a.a), Sa'd'ın bu haline onun fakirliğine üzüldüğünden daha çok üzüldü. Cebrail Hz. Peygamber'in huzuruna gelerek şöyle arz etti: "Ey Peygamber! Allah Teâlâ, senin Sa'd için üzüldüğünden haberdardır; onun hangi halini daha çok seviyorsun? Önceki halini mi yoksa şimdiki halini mi?"
Resûlullah (s.a.a) cevaben şöyle buyurdular: "Ey Cebrail! Onun önceki halini (fakirliğini) seviyorum. Çünkü dünya, onun ahiretini elinden aldı." Cebrail şöyle arz etti: "Kuşkusuz dünya malı bir imtihan olup insanı ahiretten alıkoymaktadır. Ya Resûlallah! Sa'd'a de ki, ona verdiğin o iki dirhemi size geri versin, geri verdiği takdirde durumu önceki haline dönecektir."
Peygamber (s.a.a) bu söz üzerine Sa'd'a şöyle buyurdular: "Ey Sa'd! Sana verdiğim o iki dirhemi Bana geri verir misin?" Sa'd cevaben şöyle arz etti: "İki dirhemin yerine iki yüz dirhem Sana veririm." Hz. Peygamber (s.a.a) de buyurdular ki: "Hayır! Sadece o iki dirhemi istiyorum."
Sa'd o iki dirhemi çıkarıp verdi. Çok geçmeksizin artık dünya ondan yüz çevirmeye başladı, sahip olduğu her şey elinden çıktı. Sa'd tekrar önceki fakirlik ve yoksulluk haline düşü verdi. (Bihar, c.22, s.123).