İMAM CAFERİN EBU HANİFE İLE MÜNAZARASI
Canibim.Com

İMAM CAFERİN EBU HANİFE İLE MÜNAZARASI - Canibim.Com

                       İmam Cafer’in Ebu Hanife ile münazarası

 

 

O dönemde İmam Azam Ebu Hanife, kıyas yoluyla içtihatta bulunuyor, kıyası, şer'i kaynaklardan biri olarak kullanıyordu. Fakat İmam Câfer bunu reddediyordu.

 

Ebu Hanife, İmam Câfer'in meclisine gidip gelir ve ilminden istifade ederdi. Bu mânâda İmam'la Ebu Hanife arasında bir hoca-talebe ilişkisi söz konusudur…

 

Tarihî kaynaklarda geçtiğine göre, İbn Şebreme, Ebu Hanife ile birlikte İmam Câfer'i görmeye gitti.

 

İmam, Şebreme'ye, "Yanındaki bu adam kimdir?" diye sordu.

O, "Din hususunda basiret sahibi ve etkili bakış açısına sahip bir kimsedir" dedi.

 

İmam şöyle buyurur: "Herhalde din hususunda kişisel görüş esas alarak kıyasa başvuran adam budur."

"Evet" dediler.

Bunun üzerine İmam, Ebu Hanife'ye dönerek şöyle dedi: "İsmin nedir?"

Ebu Hanife, "Numan" der.

İmam sorar: "Ey Numan! Kafana da kısas uyguladın mı?"

"Kafama nasıl kısas uygularım?"

İmam buyurur ki: "Senin işini güzel yapmadığını görüyorum. Biliyor musun niçin gözde tuzlu, kulakta acı bir sıvı, burun deliklerinde serinlik ve dudaklarda tatlı bir sıvı vardır?"

 

Ebu Hanife şaşırır ve bunları bilmediğini belirtir. Ardından İmam'ın bu meseleleri kendisine açıklamasını rica eder.

 

İmam Câfer şöyle buyurur: "Babam, dedemden, o da Resulullah'tan şöyle rivayet etti: Yüce Allah lütuf ve keremiyle Ademoğlunun gözünde tuzlu bir sıvı yaratmıştır ki, gözüne giren toz, kir dışarı atılsın.



Kulağında acı bir sıvı yaratmıştır ki, böceklerin girişini engelleyen bir perde işlevini görsün. Çünkü böcekler kulağa girerlerse beyine ulaşırlar. Ama kulaktaki acı sıvıyı tadınca dışarı kaçarlar.



Burun deliklerinde de bir serinlik yaratmıştır, böylece alınan nefes bununla tazelenir, arınır. Eğer böyle olmasaydı, beyin kokardı. Dudaklarda da tatlı bir sıvı yaratmıştır, bu sayede insan tattığı her şeyden bir lezzet alır."



İmam Ebu Hanife'ye dönerek onu kıyasla amel etmekten men etti. Ve şöyle dedi: "Ey Numan! Babam bana anlattı. O da dede-sinden duymuş ki Resulullah şöyle buyurmuştur:



"Dinî bir mesele hakkında kişisel görüşüne dayanarak kıyas yapan ilk kişi İblis'tir. Yüce Allah ona, "Adem'e secde et" dediği zaman o, şu karşılığı vermiştir: Ben ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten, onu ise balçıktan yarattın."  



Ebu Hanife başka bir seferinde yine İmam Cafer ile buluşmuş ve İmam ona şöyle sormuştur: "İhramlı iken bir ceylanın azı dişini kıran kimse için ne lazım gelir?"

Ebu Hanife, "Ey Resulullah'ın oğlu! Ben bunu bilmiyorum" der.

İmam, "Sen ceylanın azı dişleri olmadığını, sadece ön dişleri olduğunu bilmiyor musun?" der. 



Ebu Hanife, üçüncü kez İmam Câfer'le karşılaşmış ve İmam ona bazı sorular sormuş, o da bu sorulara cevap verememiştir.



İmam'ın sorduğu sorulardan biri şuydu: "Allah katında adam öldürmek mi, yoksa zina mı daha büyük günahtır?"



Ebu Hanife, "Adam öldürmek" der.

İmam, "O halde, neden Yüce Allah adam öldürmede iki şahidi kabul ederken, zina suçunda dört şahitten aşağısını kabul etmiyor?"



Bu noktada Ebu Hanife verecek bir cevap bulamaz. Böylece İmam kıyas yöntemini açık bir şekilde reddetmiş olur.



İmam'ın, Ebu Hanife'ye yönelttiği bir soru da şudur: "Namaz mı üstündür, yoksa oruç mu?"

Ebu Hanife, "Namaz daha üstündür" cevabını verir.



Bunun üzerine İmam Cafer şöyle buyurur: "Senin görüşünde olduğu gibi kıyas yapmak gerekirse bu takdirde hayızlı olan kadının hayızlı iken kılamadığı namazları kaza etmesi gerekir. O halde iken tutamadığı oruçları değil. Oysa Allah o haldeki kadının oruçlarını kaza etmesini vacip kılmıştır. Namazlarını değil!"



İmam bununla, Ebu Hanife'ye dinin kıyas yoluyla anlaşılamayacağını anlatmak istiyordu.



İmam devam ederek şunları sorar: "İdrar mı daha pistir, yoksa meni mi?"

Ebu Hanife, "İdrar pistir" der.



İmam buyurur ki: "Senin kıyas yöntemine göre, idrardan dolayı gusül almak gerekir. Çünkü o daha pistir, meni değil. Ama Yüce Allah, idrardan dolayı değil, meniden dolayı gusül alınmasını farz kılmıştır."



İmam Câfer ardından sorar: "Kadın mı zayıftır, yoksa erkek mi?"

Ebu Hanife, "Kadın" diye cevap verir.



İmam sorar: "O halde, neden erkek kadının iki katı miras almaktadır?"

Ve devam eder: "Neden, Allah on dirhem çalan birinin elinin kesilmesini emretmiştir? Halbuki birisi birisinin elini keserse diyet olarak beş yüz dirhem ödemesi gerekiyor. Bu kıyasa uyuyor mu?"

Ebu Hanife, "hayır" der.



İmam tekrar sorar: Şu, 'Kıyamet günü nimetlerden dolayı kesin olarak sorgulanacaksınız'   ayetini, 'Allah, halkı lezzetli yemekler ve yazın içtikleri serin sulardan dolayı sorgulayacaktır' şeklinde yorumladığını duydum.

Ebu Hanife, "Evet, doğrudur, bu ayeti böyle yorumladım" dedi.



İmam buyurdu ki: "Eğer bir kimse seni evine davet eder, sana lezzetli yemekler ve serin su ikram eder de sonra bu ikramından dolayı sana minnet koyarsa böyle bir kişi hakkında ne dersin?"

Ebu Hanife, "Cimridir derim" dedi.



İmam, "Acaba Allah cimri midir ki, kıyamet günü bize verdiği yemeklerden dolayı bizi sorgulasın?"

Ebu Hanife sordu: "O halde, Kur'an-ı Kerim'de buyurulan insanların sorgulanacakları nimetlerden maksat nedir?"



İmam dedi ki: "Biz Peygamber ailesinin dostluğu, sevgisi nimetidir."

İmam şöyle devam eder: Kölesi olan bir adam düşün. Adam evlenir. Kölesi de aynı gece evlenir. Aynı gece eşleriyle birlikte olurlar. Sonra yolculuğa çıkarlar. Eşleri aynı evde kalır.



Bu sırda eşleri aynı gece doğum yapar ve her biri bir erkek çocuk dünyaya getirir. Derken ev üzerlerine yıkılır. Kadınların ikisi de ölür. Fakat çocuk¬lar sağ kurtulur. Sana göre bu çocukların hangisi efendi, hangisi köledir, hangisi vâris, hangisi mirastır?"



Ebu Hanife bir kez daha acizliğini itiraf eder: "Ben sadece hadleri bilirim" der.

İmam bir başka soru yöneltir: "Kör bir adam sağlam bir adamın gözünü çıkarsa ve bir adamın elini kesse buna hadleri ne şekilde uygulamak gerekir?"



Ebu Hanife, "Ben nebilerin gönderilmesini bilen bir âlimim" der.

O zaman İmam Câfer-i Sâdık şöyle buyurur: "Şu halde, Yüce Allah'ın, Musa ve Harun'u firavuna gönderirken buyurduğu, 'Belki düşünür veya korkar' sözünü açıklar mısın? Sana göre 'lealle/ belki' edatı şüphe ifade eder, değil mi?"



Ebu Hanife, "Evet" der.

İmam, "Allah da, 'belki' dediğinde şüphe mi ifade eder?"

Ebu Hanife, " bilmiyorum" diye cevap verir.



İmam sözlerini şöyle sürdürür: "Allah'ın Kitabı'na göre fetva verdiğini iddia ediyorsun, ama sen bu Kitaba vâris kılınanlardan biri değilsin.

Kıyas yöntemini benimsediğini ileri sürüyorsun. Bilmen gerekir ki, kıyas uygulayan ilk kimse İblis'tir.



Allah'ın dini kıyas üzerine bina edilemez. Sonra kişisel görüş sahibi olduğunu beyan ediyorsun. Oysa ancak Resulûllah'ın kişisel görüşle hareket etmesi isabetlidir. Çünkü Yüce Allah şöyle buyurmuştur: 'Onlar arasında Allah'ın sana gösterdiği gibi hükmet." 



Ama böyle bir ifadeyi başkası için kullanmamıştır. Sen hadleri bildiğini söylüyorsun, fakat şu anda evinde misafir olduğun kişi hadleri senden daha iyi bilmektedir. Sen peygamberlerin gönderilişleri hakkında bilgi sahibi olduğunu söylüyorsun.



Ama Son Peygamber, peygamberlerin gönderilişlerini senden daha iyi bilir. Eğer, 'Resulûllah'ın oğlunun evine gitti de ona hiçbir şey sormadı' demeselerdi, sana herhangi bir şey sormayacaktım. Şimdi kıyas et, eğer kıyas yapabiliyorsan!"



Bunun üzerine Ebu Hanife şöyle der: "Bu günden sonra bir daha Allah'ın dini hakkında kişisel görüş (rey) ve kıyas esasında görüş belirtmeyeceğim."



İmam şu karşılığı verdi: "Bu mümkün değil. Çünkü liderlik sevdası senden öncekilerin yakasını bırakmadığı gibi, senin de yakanı bırakmayacaktır.

 

NOT:Bu konuşmalar İmamı Azamın İmamı Caferi Sadıka Derviş olmadan önceki halidir. İmamı Azam nezaman ki İmamı Cefere derviş oldu "İLMİ LEDÜN " dersleri aldı "Perde açıldı " İmamı Azam Ebu Hanife şöyle diyor " İMAMI CAFERE YETİŞMESEYDİM ONDAN İLMİ LEDÜN DERSİ ALMASAYDIM "NUMAN BİN SABİT HELAK OLMUŞTU " diyor.

Tüm MAKALELER