TÜRKİYE ÜZERİNDEKİ OYUNLAR
Canibim.Com

TÜRKİYE ÜZERİNDEKİ OYUNLAR - Canibim.Com

Tunca Bengintunca.bengin@milliyet.com.tr

PKK dağda eriyor Avrupa'da palazlanıyor

6 Aralık 2021

Teröristbaşlarından Duran Kalkan’ın koruması Mazlum Jir Agiri kod adlı Emrah Adıgüzel ile Sarina Diljin kod adlı terörist Pervin Arslan’ın Kuzey Irak’ta paketlenmesi MİT’in, PKK’nın iliklerine kadar sızdığını ve bölgede ne denli etkili olduğunu, çok net ortaya koydu. Çünkü bu operasyon “derin” dünyaya göre; prestiji yüksek bir istihbarat başarısı...Teröristlerin kendilerini güvende hissettikleri alanlara sızıyorsunuz, orada bir operasyon yapıyorsunuz, sonra da beraberinizdeki “paketlerle” Türkiye’ye geliyorsunuz. Üstelik de sadece terör örgütü PKK’yı değil, bölgede cirit atan teröristlerin hamisi CIA ve MOSSAD’ı, MI6’yı da atlatarak.


Yani öyle gizli, seri hareket ediyorsunuz ki hiç kimsenin haberi olmuyor. Dolayısıyla hem bu operasyon hem de hız kesmeden devam eden nokta vuruşlardaki hedef tespitleri, tarifleri Türkiye’nin istihbarat olarak çok önemli bir yerde olduğunu gösteriyor. Tabii bu da teröristbaşları Murat Karayılan, Cemil Bayık, Duran Kalkan başta olmak üzere hedefteki diğer teröristlere olduğu kadar, bugüne dek ve hala onları koruyup kollayan ülkelere de mesaj anlamına geliyor.

 

Özellikle de Amerika ve Avrupa’daki terör örgütü PKK sevdalılarına. Çünkü evet kesintisiz devam eden operasyonlarla başını ininden çıkaran terörist yok ediliyor, dağlar temizlendi, temizleniyor ama diğer yandan da PKK Avrupa’da palazlanıyor. Yani bozulması gereken daha başka oyunlar da var. Nasılını geçmişte kritik görevlerde bulunan eski istihbaratçı Metin Ersöz anlatıyor:


“Kuzey Irak’ta sahadakileri temizliyoruz etkisiz hale getiriyoruz ama PKK’nın ideologları Ortadoğu’da değil ABD ve Avrupa’da.  Bunlarda zaten bilinen insanlar… Onların da şu anki öncelikli amacı Suriye’de bir devlet oluşturmak özellikle Kobani dedikleri bölgede. Şimdi ABD’deki bir sürü vakıf, Pentagon olsun hep birlikte oradaki PKK ideolojisini kabul etmiş Kürtlere finansal destek veriyorlar. Yardım kuruluşları organizasyonlar yapıyorlar, sosyal alt yapı çalışmaları var kültürel birliktelikler kurmaya çalışıyorlar. Ve tamamen kafalarında oluşturdukları o yeni yapıya yönelik bir destek ve algı çalışmaları var. Bu ABD başta olmak üzere bütün Avrupa’da devam ediyor.”

 

Nasıl yani?

“Mesela ABD’den bir vakıf veya grup Kobani’ye bir gezi düzenliyor. Yardımlarıyla birlikte gidiyorlar, orada eğitim çalışmaları yapıyorlar. Çektikleri görüntülerde de kadınların silahlı birliklerde nasıl özgür bir birey olduğunu, sözde kadına değer verme adına vurgulayarak, eşitlik algısı yaratıyorlar. Sonra da bu görüntüleri, dokümanları New York’taki toplantılarda gösteriyorlar. Silahlı kadınların maceralarını anlatıyorlar propaganda amaçlı. Bu şekilde de hem ABD toplumunun desteğini alma anlamında hem de orada yaşayan Kürtleri veya etnik grupları, Rum ya da Yahudi lobilerini bu davanın içine çekmeye çalışıyorlar, çekiyorlar daha doğrusu.”


Başta Fransa, Almanya, İsveç olmak üzere AB ülkelerinin de Türkiye’nin birlik, beraberlik içeren toplum sözleşmesine aykırı faaliyet gösteren kişi, kurum, örgüt cemaat ve yapıları desteklediğini onlara fonlarla finans sağladığını belirten Ersöz, devam ediyor:


“AB’nin genel politikalarına baktığınızda Türkiye’yi kendilerine ideolojik tehdit olarak gördüklerini biliyoruz. Dolayısıyla parçalamaya yönelik Kürtlere ve aşırı sol faaliyetlere, hem de dinci gruplara fonlarla finans destekleri var. Yani Avrupa’daki bu tür organizasyonlara bakıyorsunuz finanse ettiklerinin her birinin Türkiye’ye yönelik ayrı ayrı talepleri var ve bu talepler bizim toplum sözleşmemize aykırı.

 

Mesela “Avrupa’da Türk kardeşlik derneği kurdum, Türkiye ile ilişkileri geliştirmek istiyorum’ deyip başvursanız kimse bir kuruş para vermez ama ‘Türkiye’de Kürt haklarını savunma derneğini kurdum’ dediğiniz  zaman bütün belediyelerden, AB fonlarından alırsınız, yararlanırsınız. Bu da insanları en azından maddi çıkar sağlamak amacıyla o tür çalışmalara yönlendiriyor. Bir de ikinci, üçüncü nesil dediğimiz Avrupa’da ve ABD’de yetişen Kürt kökenliler planlı bir faaliyet kapsamında STK’ların, vakıfların yönlendirmeleriyle Türk düşmanı yapılıyor. Böyle bir algıyla yetişmeye başladılar çünkü büyük çoğunluğu oradaki onu besleyen kurumsal yapının ideolojisini benimsiyor. Yani bizi biz yapan yanlarımızı bozmaya çalışıyorlar.”


Ne yapılması gerekiyor bu durumda?

“Öncelikle bizi biz yapan unsurları toplum sözleşmemizi çok iyi anlamamız lazım. Özellikle de bazı politikacılarımızın...


Evet sahada taktik olarak başarılar sağlıyoruz ama stratejik olarak tehdit devam ediyor. Ama esas tehdit de bizim bunun farkında olup da yeterince dillendirmememiz. Onlar yapacaklar, yapıyorlar tarihte de yaptılar olacak ama esas tehdit bizim bunu algılayamayıp tekrar aynı hatalara düşmemek için gerekli propaganda faaliyetlerini yeterince yapmıyor olmamız. Diplomatlarımızın bunu sorgulaması lazım ama sadece raporlarla yetiniliyor. Oysa artık rapor tutma aşamasını geçip tepki boyutuna gelmek lazım. Yani kendimizi ifade edemiyor olmamız büyük bir stratejik tehdit aslında...”


Türkiye’siz çözüm olur mu?

6 Aralık 2021 –Fatih Çekirge Hürriyet

Siz bu satırları okurken, biz Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la Katar’a doğru uçuyor olacağız...

Katar yolculuğuna başlamadan önce kafamdaki sorular şuydu:

Dünyada hangi coğrafyada bu kadar savaş ve kriz var?

Türkiye bu krizlerin neresinde?

Türkiye’siz bir çözüm olur mu?

Sırasıyla gidelim...


GÜNEYE BAKIN: Suriye’deki son gelişme... Rusya ile ABD arasındaki bilek güreşinin son sahnesi. PKK/YPG, Rusya ile ABD arasında gidip geliyor. Bombalamalar, karakollar, silah sevkıyatları. Terör saldırıları. İhanet, kan, casusluk... Bin türlü oyun, tuzak, pusu... Bugün dost görünen, yarın düşmanla birlikte...


İşte BBC’deki yorum haber:

“Eylül ayında Washington’a giden Suriye Demokratik Meclisi Eş Başkanı İlham Ahmed ve heyeti... Kuzeydoğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi (Artık özerk yönetim ifadeleri kullanılıyor) heyeti, 23 Kasım’da Rusya Dışişleri Bakanlığı’nın daveti üzerine Moskova’ya gitti. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, heyetle bizzat görüştü.”


Rusya, Suriye’de federal bir yönetim için çaba harcıyor.

Soru şu:

Suriye’de muhalefet, Esad’la bir araya getirilebilir mi?

ABD’ye gelirsek...


O da özerklik konusunda aynı fikirde... Danışman McGurk’un çabalarını artık ezberledik. Kuzey Irak’tan Suriye’ye geçirilen silahları, TIR’ları Türk istihbaratı sürekli tespit ediyor. ABD, PKK/YPG’yi petrol bölgesi Deyr-El Zor’a yerleştirdi ve güvence altına aldı.


İşte orada Türkiye faktörü devreye giriyor.

ABD’yle bir NATO müttefiki olarak...

Rusya ile de bölgesel müttefik olarak...

Türkiye diyor ki:

“PKK/YPG bir terör örgütüdür... Bu terör sizi de vurur. Suriye’nin toprak bütünlüğü esastır.”

Şu ana kadar ne yazık ki Türkiye’nin bu uyarıları yeterince sonuç vermiş görünmüyor...


Rusya ile ABD’nin Suriye’deki “bilek güreşi” sürüyor...

PKK/YPG de bundan yararlanıyor...

Peki “Bilek güreşi” yalnızca Suriye’de mi?

KUZEY BATI: İşte Ukrayna...

Aynı bilek güreşinin kuzeybatı yakası:


Dedeağaç’a yapılan ABD tahkimatı, gelen binlerce zırhlı araç ile Rusya’nın Ukrayna’ya yaptığı tahkimatı birleştirelim... Dünya Ukrayna üzerinden diken üstünde...

Her geçen gün sinirlerin gerildiği bir alarm durumu.


BATI VE DOĞU AKDENİZ: Doğu Akdeniz’deki enerji alanları üzerine aylardır gerilim yaşanıyor. Türkiye’yi bu enerji alanlarından dışarı atıp Doğu Akdeniz’de köşeye sıkıştırma planlarını biliyoruz. Türkiye’ye karşı hoyratlık ve oldubitti çabaları ortada. Daha önceki gün Güney Kıbrıs Rum yönetimi kıta sahanlığımız içinde hidrokarbon aramaya başladı. Ve bunu da arkasına aldığı bazı batılı ülkelerin verdiği cesaret sayesinde yapıyor...


Yunanistan’ın Ege’de yarattığı gerilimi, sürekli tatbikat, Türkiye karşıtı açıklamalar ve Türkiye’ye karşı yapılan anlaşmalarla görüyoruz.


KUZEYDOĞU: Suriye-Irak sınırından yukarı doğru çıkarsak... Ermenistan işgalinden kurtarılan Azerbaycan toprakları üzerindeki ateş hâlâ soğumadı. Azerbaycan’ın kahramanca aldığı topraklara yönelik hâlâ tahrik var...


Evet...

İşte zorlu coğrafyadaki ateş çemberi...

Böyle bir ateş çemberinde... Böylesine devasa bilek güreşlerinin yapıldığı bir bölgede.

Terörün her türlü ayak oyunuyla iç içe geçtiği bir dönemde...

Sahada olmadan, güçlü olmadan diplomasi yapmak mümkün değildir...

Türkiye böylesine kanlı bir coğrafyada...


Hem kendi geleceğini ve milli çıkarlarını hem bölgesel barışı gözetmeye çalışıyor.

Ukrayna krizinde ABD ile Rusya arasında arabuluculuk çalışmaları bunun örneğidir.

Peki bu krizler çözülür mü?

Kısa vadede imkânsız.


Ne yazık ki bu coğrafyada mevsimler değişiyor ama krizlerin içeriği değişmiyor.

Farklı kalıplarda, değişik tanımlarda...

Ama aynı içerikte krizler.

Çünkü...

Bu bölgede petrol var. Enerji kaynakları var.

O nedenle, etnik kimlik ve din üzerinde inanılmaz oyunlar oynanıyor.

O nedenle, önümüzdeki dönem çok daha karmaşık olacaktır.


Ukrayna’dan Ege’ye, Doğu Akdeniz üzerinden Suriye-Irak sınırlarına ve hatta Ermenistan-Azerbaycan hattına kadar uzanan bir gerilim çemberi...

Ve bu çemberin tam ortasındayız...

Sahada olmadan, güç göstermeden diplomasinin imkânsız olduğu bu coğrafyada hangi kriz olursa olsun Türkiye’siz çözülmesi mümkün değildir...


 

  •  

Yazık bize

6 Aralık 2021-Rauf Tamer

Bizim nesil, cep telefonuyla ve kredi kartıyla 50 yaşından sonra tanıştı... Asma Köprü’den ancak 40 yaşında geçebildi.

Mehmet Barlas’ın dediği gibi, şimdiki çocuklar zannediyorlar ki, bunlar hep vardı.

Haydi onlar çocuk.


Ama koskoca adamlara ne demeli? Hamurları istemezükçülükle yoğurulduğu için, ne yapsan beğendiremezsin. Bir umursamazlık, bir nankörlük ve bir şımarıklık içindeler... Bütün eserleri, kendilerine lütfedilmiş bir müktesep hak gibi görürler.


Hem tepe tepe kullanırlar, hem de burun kıvırırlar.

Siyaset, gözlerini kör etmiştir.

Nefret de cabası.


Mümkün olsa da bütün şu otoyolları, barajları, limanları, asma köprüleri, metroları, tüp geçitleri, hastaneleri, üniversiteleri, spor tesislerini ve stadyumları, yok hükmünde farzedip iptal etmeli... Fazla değil, 1 ay... Tamirat, tadilat vesilesiyle
1 ay kapamalı... Sonra da oturup ülkenin halini seyretmeli.


Bakalım, nasıl ve hangi havaalanından uçacaklar güney sahillerine... Bakalım hangi gelişmiş hava yolları’nı kullanacaklar...

Daha sayayım mı?

- Efendim millet aç aç.

Doğru... Aç.

Ama ben diyorum ki bütün bu saydıklarımı iptal etmeli.

Traktörlere el koyup, karasaban’a dönmeli... Ankara’dan çıkışta, o karga sekmez virajları’na tekrar kavuşmalı.

***

- Paramız pul olmuş.

Doğru.

Paraya tekrar 6 sıfır eklenmeli.

Evlerdeki buzdolapları yine tel dolap’a çevrilmeli. Oh, taksitlerden kurtulmalı.

Yahu İstanbul’un bütçesi iki tane Suriye eder. Siz hâlâ İHA’larda SİHA’larda mı kaldınız? Yazık size.

 

Sen kimsin?

 

Halime Gürbüz

   

 

Vakti zamanında bir medresede okuyan üç idealist arkadaş varmış. Medreseden mezun olurken birbirlerinden ayrılmaları çok zor olmuş. Yedikleri, içtikleri ayrı gitmeyen bu üç arkadaş; nerede, hangi işte ve hangi görevde olurlarsa olsunlar birbirleriyle irtibatı asla kesmeyeceklerine, doğru yoldan, adalet ve hakkaniyetten ayrılmayacaklarına, dine ve vatana hizmet davasından hiçbir zaman geri kalmayacaklarına dair söz vermişler…



Fakat o dönemlerde iletişim araçları yetersiz ve sınırlı olduğu için, sonraki yıllarda karşılaşmaları hâlinde birbirlerini tanımakta zorluk çekmemeleri için aralarında bir şifre belirlemeye karar vermişler. Çok kısa ve hatırda kalıcı bir şifrede anlaşmışlar: “Ben oyum!”...



Aradan uzuuun yıllar geçer, bu üç idealist dava arkadaşının her biri bir köşeye savrulur. Biri Müderris (Hoca), diğeri hatırı sayılır bir tüccar, bir diğeri de vali olur…


Tüccar olan şehir şehir dolaşırken, bir şehirde arkadaşının o şehrin valisi olduğunu öğrenir. Hemen kadim dost ve dava arkadaşını ziyaret etmek ister. Kapıya varıp görüşmek istediğinde ise güvenlik ve bürokrasi çarkını aşmak kolay olmaz.



Görevlilere kendini tanıtıp, Vali Bey’in medrese arkadaşı olduğunu, yıllar öncesinden tanıştıklarını anlatsa da fayda etmez; sırasını beklemek zorunda kalır. Vakit geçmiş, akşam olmuş ancak kendisine bir türlü sıra gelmemiştir…



Nice sonra bizim tüccar, mezuniyet günündeki belirledikleri şifreyi hatırlamış.
Derhal küçük bir kâğıt parçasına “Ben oyum” yazmış ve görevliye uzatarak bunu, Vali Bey’e iletmesini rica etmiş. Bu ricayı isteksizce yerine getiren görevli kısa bir süre sonra geri dönüp aynı kâğıdı tüccara uzatmış. Tüccar şaşırmış. Ama asıl şaşkınlığı kâğıdın arkasını çevirince yaşamış. Kâğıdın arkasında: “Sen o olabilirsin ama ben o değilim!” yazmaz mı!



Günümüz insanlarını ne kadar da güzel anlatıyor değil mi? Gerçek şu ki; nice arkadaşlar makamla, parayla, şöhretle tanışıp her imkâna sahip olunca, âdeta ‘tanınmaz’ hâle geliyor ve ‘Ben O değilim’ çizgisine savruluyorlar... Yolda bulduklarını, yola çıktıklarına değişen ve amacına ulaşmak için her yolu mübah gören ne çok insan var… Bugün “Ben oyum!” diyebilen kaç gerçek dost ve arkadaşımız var? Öte yandan; “Ben o değilim!” diyenler dünyaya sultan olsa ne yazar?!.

 

Ninem diyor ki; Aslını inkâr eden haramzadedir.


 

Körfez’deki Stratejik Ortak; Katar

 

İsmail Kapan

   

 

Katar, Körfez ülkeleri içinde, Osmanlı Devleti döneminde olduğu gibi, bugün de Türkiye ile en sıcak ilişkileri yürüten ülkedir. 2017 yılındaki ambargo sırasında, Türkiye stratejik ortak sıfatıyla devreye girdi…


Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Katar ziyareti, kritik bir zaman aralığında gerçekleşiyor. Kritik diye tanımlamamızın sebebi, genel olarak dünyada pandeminin büyük etkisiyle meydana gelen ekonomik zorluklar ve Türkiye’nin de hem bu mevcut şartlardan hem kendi iç dinamiklerinden kaynaklanan bazı mali sıkıntılarının (döviz kurları, faiz vs.) çok tartışıldığı bir sırada bu seyahatin yapılıyor olması… 


Kısa bir müddet önce, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Veliaht Prensi M. bin Zayid ülkemize gelmiş ve iki taraf arasında, bir kısmı mutabakat seviyesinde olan dokuz tane anlaşma imzalanmıştı. Bu anlaşmalar çerçevesinde, ilk etapta ülkemize yapılacak 10 milyar dolarlık bir yatırım programına dair bilgilendirme yapılmıştı…


Katar devleti ile de, bu ziyaret münasebetiyle 12 tane geniş kapsamlı anlaşmanın imzalanacağı, Mevlüt Çavuşoğlu’nun Doha temaslarındaki ortak basın toplantısında, Katar Hariciye Bakanı tarafından açıklandı. Bu anlaşmaların, ticari ilişkiler bakımından hayli yüksek rakamlar ihtiva edeceği, bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından ifade edildi.


Keza Sayın Erdoğan’ın şubat ayında da, BAE’nin başşehri olan Abu Dabi’ye kalabalık bir heyetle resmî ziyarette bulunacağı bizzat kendisi tarafından duyuruldu. Evet, Katar’ın Türkiye ile her zaman çok önemli ve istikrarlı münasebetleri oldu dedik. Bu çizgide iki ülke arasında yarınlara dönük daha kapsamlı bir ilişkiler zincirinin kurulmakta olduğu görülüyor.


Bütün bunların şüphesiz tarihten gelen köklü sebepleri var…

Şöyle ki, Katar diğer Körfez ülkelerine nazaran, Osmanlı Devleti döneminde de devamlılık, istikrar ve samimiyet bakımından dikkat çekici bir siyasi bağlılık göstermiştir. Katar da tıpkı Kuveyt gibi, Basra vilayetine bağlı bir kaza idi. Katar’da ilk Türk hâkimiyeti 19. Asrın ortasında, 1852’de fiilen başlamıştır. 1871’de, Bugünkü es-Sâni Ailesinden Muhammed es-Sâni, tıpkı 1863’te; bugün Kuveyt’i yöneten es-Sabah ailesinin ileri geleni Mübarek el-Sabah gibi, Osmanlı Padişahından kaim-i makamlık (kaymakamlık) beratı almıştır…


Britanya İmparatorluğunun 18. Asırdan itibaren, Hindistan ticaret yolunu kendi kontrolü altına almak için, Körfez emirlikleriyle başlattığı ve daha sonra işgale dönüşen siyasi programı, Birinci Dünya Savaşına girerken Osmanlı egemenliğini sonlandırdı. Bu çerçevede en son Osmanlı idaresinden çıkan emîrlik Katar’dır. Osmanlı Temmuz 1913 yılında katar üzerindeki haklarından vazgeçmek zorunda kaldı. Ağustos 1914’te son askerimiz oradan çekildi. 1915’te başlayan İngiliz işgali ve hâkimiyeti 1971 yılına kadar sürdü…


Katar, 1940’larda bulunan petrol rezervlerine kadar, balıkçılık ve inci avcılığıyla geçinen bir ülke idi. Ama bugün, bilhassa son yıllarda keşfedilen çok büyük doğalgaz rezervleri sayesinde, dünyanın dördüncü en zengin ülkesi konumuna gelmiş bulunmaktadır. Petrol ve doğalgaz kaynaklarından elde edilen gelirle, Katar’da çok farklı bir ekonomik düzen hüküm sürüyor. Katar’daki günlük tüketim maddelerinin dörtte üçü, tek kara bağlantısının bulunduğu Suudi Arabistan’dan temin ediliyor/du!..


Ancak 2017 Mayıs ayında, hâlâ daha mahiyeti anlaşılmayan bir açıklama yüzünden, Katar birdenbire Suudi Arabistan; Mısır, BAE ve Bahreyn tarafından ablukaya alındı. Mayıs ayının 23’ünde Katar Haber Ajansı (QNA) tarafından Emir Şeyh Temim bin Hamad es-Sâni’ye atfen yapılan bir açıklama, (Bahse konu açıklamada ABD’ye suçlamalar ve İran’a destek vardı…) birdenbire ortalığı toz dumana kattı. Katar’ın teröre destek verdiği iddiasıyla, Suudi Arabistan, Mısır, BAE ve Bahreyn, haziran ayında Katar ile diplomatik ilişkilerini kesip; kara, hava ve deniz yollarını da kapatarak Katar’ı tam manasıyla bir ablukaya aldı. Birdenbire izole hâle gelen Katar’ın imdadına, Türkiye ve İran’ın kargo uçakları devreye girerek, günlük tüketim mallarının ulaştırılmasını sağladı…


Böylece 2,8 milyonluk ülkede normal hayatın sürdürülmesi imkânı hâsıl oldu. Türkiye bu dönemde, Katar’ın stratejik ortağı olarak en üst seviyede devreye girdi ve Doha’daki üssünde bulunan asker sayısını da hızlı şekilde arttırarak, Katar Yönetimine karşı muhtemel bir müdahale niyetlerine de set çekmiş oldu. 2017 Haziran ayından beri, Türkiye’nin Katar’la sürdürdüğü çok boyutlu siyasi, askerî ve ekonomik ilişkiler, bu zor zamanda kardeş ülkeye en büyük destek olarak hayata geçti…


Yukarıda adını verdiğimiz dört ülkenin Katar’a uyguladığı ambargo, üç buçuk sene sonra, 21 Ocak’ta resmen kaldırıldı. Şimdi Körfez’de yeniden eski ilişkilerin canlandırılması ve KİK (Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi) çerçevesinde var olan düzenin devam ettirilmesi gayretleri sürüyor... 2022 yılında Dünya Futbol Şampiyonasına ev sahipliği yapmaya hazırlanan Katar, artık çetin günleri geride bırakmanın rahatlığını yaşıyor.

Tüm GÜNCEL MESELELER