AFKANİSTAN ÜSTÜNE HESAPLAR
Canibim.Com

AFKANİSTAN ÜSTÜNE HESAPLAR - Canibim.Com

 

                            Rüzgârsız havada fırıldaklar dönüyorsa yandan üfleyen vardır

 

Yusuf Alabarda

 

 

Kandil’deki baldırı çıplak “Afrin’e karşı Şemdinli’yi alacağız” diye korku içinde naralar atarken, diğer elebaşları koro hâlinde Suriye’nin TSK’ya mezar olacağını söylüyorlardı. Meclis'teki uzantıları da boş durmuyor Suriye bataklığından dem vurarak, TSK’nın bir müdahalesinin nasıl felaketlere yol açacağını anlatıyorlardı.

Hamdolsun olmadı.


Kahraman Mehmetçik’in yaptığı başarılı harekâtlar sayesinde Türkiye en huzurlu yıllarını yaşıyor.


Ama yine de güvenlik güçlerimiz dur durak bilmeden sınır ötesinde operasyonlar icra ediyor, MİT’in bölgede oluşturduğu etkin yapılanma PKK’nın elebaşı kadrosunu ağustos güneşindeki kar tanesi gibi eritiyor.


Yıllarca âdeta bir dantel gibi işleyerek bugünkü konuma getirdikleri, Türkiye’nin uzadığında budanan, kuruduğunda sulanan bir ülke kıskacına alınmasında en değerli vazifeyi gören terör örgütleri artık o vazifeyi ifa edemiyorlar.


Türkiye bu noktada mesafe aldıkça hem içeriden hem dışarıdan sayısız direnç ve baskı mekanizmaları ile karşı karşıya kalıyor. Mikrofonu önüne alan KHK kararı ile görevine son verilenleri, üniversitelerde terör örgütleri ile ortak yol yürüyenleri görevlerine iade ediyor, Abdullah Öcalan’ı, Selahaddin Demirtaş’ı, Figen Yüksekdağ’ı serbest bırakıyor ve bu projelerine de BARIŞ PROJESİ diyor.


Ve tüm bunlar Türkiye’nin Suriye’den Irak’a, Doğu Akdeniz’den Dağlık Karabağ’a kadar çok zorlu sınavlardan alnının akıyla çıkmışken oluyor.


Neden?


Dediğim gibi, terör örgütü bitmek üzere. Bu tükeniş dışarıyı da içeriyi de çok ama çok telaşlandırıyor.


Oysa daha dün isteyen her istihbarat örgütü, Irak ve Suriye’de terör örgütleri ile koordinasyon toplantısı bile icra edebiliyordu.

 

            HDP, ABD Senatosunun eşiğinde sabahladı

 

İşte tam böylesi bir ortamda HDP’den Garo Paylan, Meral Danış Beştaş ve Hişyar Özsoy, ABD’de bazı senatörler, ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilileri ve Orta Doğu özelinde çalışan kimi kurum temsilcileri ile bir araya geldi.

 

Toplantıya katılan Hişyar Özsoy fonlanan medya kuruluşlarından birine neler konuşulduğunu şu şekilde anlattı:

“HDP’ye yönelik baskıları ele aldık, kapatma davasını konuştuk... Türkiye’deki hak ihlallerini anlattık. Ayrıca güneye yönelik uzun zamandır süren saldırı dalgalarını ve askerî harekâtları ele aldık.”

 

Klavyesinin başında kendini ‘Kuva-yı Milliye geleneğinden gelmeyim’ diye tanımlayan Kemal Bey’den zerre itiraz gelmedi elbette bu mandacı açıklamalara.

 

Ama olsun, bugün 9 Eylül 2021, sadece İzmir’in kurtuluşu değil, aynı zamanda Yunan’ın da denize döküldüğü aziz milletin kahraman mücadelesinin yıl dönümü. Böylesi bir günde dizinizde pışpışladığınız mandacı kafaya laf etmektense, 9 Eylül 1922’nin yıl dönümüne dair bir slogan paylaştığınızda sizi göklere çıkaracak bir kitle hazırda bekliyor nasılsa…


Hemen ardından 27 ABD’li senatör cevaplanması için ABD Dışişleri Bakanına bir bildiri yayınladılar. Bildiride, Türkiye’nin bölgesinde gerçekleştirdiği harekâtlar ile ABD çıkarlarına, müttefiklerine, partnerlerine ve iş birliği yaptıkları dostlarına zarar verdiği belirtilmekte idi.

 

O zaman daha da iyi anladık ki, Türkiye’nin Irak ve Suriye’deki hareketliliği birilerinin kimyasını fena hâlde bozmaya devam ediyor.

 

İşte tam da böyle bir ortamda CHP Genel Merkezinden bir heyet IKBY yönetimine bir ziyaret gerçekleştirdi.


Öncelikle Irak Anayasası içerisinde meşru ve tanınmış bir yönetim olan IKBY’nin ziyaret edilmesinde herhangi bir beis görmediğimi beyan etmek isterim. Hatta, Türkiye’nin tarih yapıcı misyonu gereği bölge halklarına ve devletlere önayak olarak, istikrarlı ve müreffeh bir bölge vizyonu siyasetini ortaya koymasının elzem olduğunu söylüyorum.


Kürtçe türkü dinlemeyi hâlâ şeytanlaştıran bir anlayışın ise yanından dahi geçmem…


Aksi takdirde Kemal Bey gibi “Barzani’nin ayağına gittiniz” diye paylaşım yapar, sonra kendi ekibinizi Barzani’nin ayağına göndermek gibi bir ilkesizliğe imza atmak durumunda kalırsınız.

 

Gelelim tekrar ziyarete…

Ziyareti gerçekleştiren heyette, ne işimiz var, Afrin’de, Libya’da, orada burada diyen bir ekibin olması, CHP ile HDP çizgisini birleştiren kişilerin olması, ziyaretin peşmergenin PKK’ya karşı operasyonlarını arttırdığı bir dönemde ve HDP’nin ABD Senatosunu ziyaretten hemen sonra gerçekleşmesi, ister istemez insanın aklına soru işaretleri getiriyor.

 

 

Ne ile suçluyorlarsa kendileri yaptığı için…

 

Dün Anadolu Ajansı, başarılı bir gazetecilik örneği daha vererek, Fransız LaFarge firmasının Fransız istihbaratının bilgisi dâhilinde Suriye’de DEAŞ ile iş birliği yaptığı hakikatini belgeleri ile ortaya koydu.

 

Fransız istihbaratının gözetiminde ticaret ve ilişki geliştirilen bu terör örgütü daha sonra Paris’in orta göbeğinde de katliam yapmıştı. İnsanın aklına Charlie Hebdo saldırıları da acaba gözetim altında mı yapıldı diye sualler gelmiyor değil, lakin komplo teorilerine ayıracak ne zamanım ne de yerim var.

 

Benim asıl vurgulamak istediğim, 2014 yılında Suriye coğrafyasında LaFarge başta DEAŞ dâhil YPG ve tüm terör örgütleri ile iş tutarken, Türkiye’de çarşaf çarşaf Batı’ya dayandırılan haberler ile AK Parti ve DEAŞ arasındaki olmayan ilişki köpürtülmekteydi. Buyurun atılan manşetlere, Gazi Meclis’te Kemal Kılıçdaroğlu ve HDP’li yöneticilerin açıklamalarına bakın.

 

 

Boşuna demiyoruz rüzgâr yokken fırıldaklar dönmeye başladı ise yandan üfüreni vardır diye.

Sizi DEAŞ ile ilişki kurmakla suçladıklarında DEAŞ ile Suriye coğrafyasında hem de istihbarat örgütü düzeyinde kucak kucağa ilişki içerisindelermiş.

 

LaFarge o zamanlarda DEAŞ ile ilişki içinde Afrin’den Tel Abyad’a kadar uzanan geniş bir coğrafyada, içerisinde metro işleyecek müstahkem tüneller inşa ederken, içerideki göz bağcıları bizi yalanlarla algılara boğuyorlardı.

 

Şimdi ellerinde çarşaf çarşaf metinler ile Gazi Mecli'sin kürsüsünden nutuk irat edenlerin, ellerine bu metinleri kimin ya da kimlerin verdiğini daha iyi anlayabiliyoruz. Sadece bunu anlamıyoruz elbette, aynı zamanda hangi rüzgârların sizi fırıldak gibi döndürdüğünü de bizzat görüyoruz.

 

               11 Eylül ve en uzun yirmi yıl. Batı, 21. yüzyılı ‘İslâm’la savaş’ yüzünden kaybetti.

               09 Eyl 2021, Perşembe –İbrahim Karagül

 

11 Eylül 2001 sabahı. Her günkü gibi, Yeni Şafak gazetesinde, mutfakta çalışıyor, gündem toplantıları yapıyorduk. Bir anda ortam hareketlendi. “Uçak gökdelene çarpmış” dendi. Televizyonlara, ajanslara, ABD medyasına yöneldik. Bir dış haber müdürü olarak işi en sıkı benim takip etmem gerekiyordu.


“Boeing yolcu uçağı Dünya Ticaret Merkezi’ne çarpmış” denilince, “Bu bir kaza değil” dediğimi hatırlıyorum. Bir süre sonra ikinci uçak çarptı. New York’u dumanlar kaplamıştı. Orada bulunanlara yüksek sesle; “Dikkat edin; tarihi, dünyayı değiştirecek bir olaya tanık oluyoruz” dedim.


Bu bir Haçlı Savaşı’dır!

Sonra İkiz Kuleler çöktü. Sonra ABD neredeyse bütün dünyaya savaş ilân etti. Sonra Afganistan işgal edildi. Irak işgal edildi. Terörle mücadele küresel bir güvenlik stratejisine dönüştürüldü. Birçok ülkede iç savaş çıkarıldı. İktidarlar devrildi, liderler harcandı, rejimler ve haritalar değşitirildi.


ABD yönetimi “ya bizdensiniz ya düşman” diyor, ülkeleri kendi yanında savaşmaya zorluyordu. Gegorge W. Bush, “Medeniyetimize, hayat tarzımıza saldırı yapıldı” diyor, işi bir medeniyet savaşı olarak sunuyor, hatta “Haçlı Savaşı” ifadesini kullanıyordu.


Müslüman kanı üzerinden trilyonlarca dolarlık savaş bütçesi..

Yüzbinlerce insan öldürüldü. Ülkeler, şehirler harabeye çevrildi. Etnik, mezhep eksenli çatışmalar provoke edildi, fonlandı. Teröre karşı savaş söylemi altında terör örgütleri kuruldu, beslendi, silahlandırıldı, ABD’nin işgal haritası olan bölgelerde harekete geçirilip işgale ortam sağlandı.


Trilyonlarca dolarlık savaş endüstrisi, Müslüman dünyanın kanı, canı, vatanı, kadınları ve çocukları üzerinden paylaşıldı.


Ebu Gureyb’de, Bağram’da korkunç insanlık suçları işlendi. Müslüman gençler, dünyanın 26 ülkesinde kurulan gizli işkence merkezlerine taşındı, kendilerinden bir daha haber alınamadı.

CIA uçakları, esir ticareti ve kaybolan genç insanlar..


Okyanuslarda kargo gemileri hapishane olarak kullanıldı, korkunç uygulamalar uluslararası hukuktan kaçırıldı. CIA uçakları askeri üsler, havaalanlarında mekik dokudu, sayısız insanı işkence merkezlerine taşıdı. İsrail’in Negev çölünden Avrupa’nın varoşlarına, Orta Afrika’dan yağmur ormanlarına esir kampları kuruldu.


Batı medeniyeti, “yükselen İslâm” diyerek, onu tehdit ederek, terör ilan ederek İslâm medeniyetine korkunç bir saldırı başlattı ve bunu bütün dünyaya yaydı. 11 Eylül 2001’den bu yana, Müslüman dünya bu savaşlardan başını kaldıramadı. Yüz yılını kaybetti.


Batı Müslümanlarla savaştığı için 21. yüzyılı kaybedecek.

Ama Batı İslâm’la savaşırken dünya değişiyordu. ABD sonsuz savaşlara kilitlenirken yeryüzünde güç haritası dramatik biçimde değişiyordu. Güç, sermaye, insan kaynağı, üretim ve pazarlar Doğu’ya kayıyor, Batı belki de yüzyıllardır görmediği yeni düşmanlarla karşılaşıyordu.


Yeni yükselen güçler, ABD ve Avrupa’nın İslâm’la savaşını bu yüzden desteklediler. Batı’nın, 21. yüzyılın başında başlattığı en yıkıcı stratejik hatasını devam ettirmesini istediler. İslâm’la, Müslümanlarla meşgul olması onlara çok geniş hareket alanları sağlıyordu çünkü.


ABD ve Avrupa 21. yüzyılı Müslümanlara küresel savaş ilan ettiği için kaybedecek. Zaten kaybediylor da. ABD’nin, Avrupa ile birlikte, 11 Eylül saldırılarından sonra başlattığı bütün savaşlar başarısızlıkla sonuçlandı. Geriye sadece yıkım ve ölüm kaldı.


Ülkeler “Amerika’sız Dünya”ya hazırlanıyor

Irak’ta kaybetti. Ortadoğu’da hızla gücünü azaltmaya çalışıyor. Afganistan’da yirmi yıllık savaşında kaybetti. Kabil Havaalanı’ndan nasıl kaçtığını dünya izledi.


Şimdi “Kabil Depremi” Orta Asya’da, Ortadoğu’da, Güney Asya’da, Afrika’da ABD’nin geriye kalan itibarını, imajını, gücünü sıfırlıyor. Çünkü bütün ülkeler, ABD ve Batı’nın müttefiklerini nasıl yalnız bıraktığını çok acı bir şekilde gördü.


Bütün ülkeler “Amerikasız bir dünya” için hazırlık yapıyor. Bütün ülkeler dünyanın yeni güç alanlarına yoğunlaşıyor. Bütün ülkeler, ABD ve Batı’dan ayrışıp yeni ittifaklar kurmaya çalışıyor.


Müttefiklerine terör örgütleriyle saldırdı

ABD ve Batı, bu savaşta en büyük darbeyi geleneksel müttefiklerinden yiyecek. Türkiye gibi, Pakistan gibi, Endonezya gibi, Ortadoğu ve Afrika’daki Müslüman ülkeler gibi, Batı müttefiki ülkeler, son yirmi yıllık savaşta ABD’den çok ağır darbeler yedi çünkü.


Müttefiklerine karşı terör örgütü kurdu, onlarla birlik olup müttefiklerini istikrarsızlaştırma yoluna girdi. Türkiye’ye karşı PKK’yı ortak ilan etti. DEAŞ’a gizli destek verdi.


Bu örgütler üzerinden Türkiye ile dolaylı savaş yürüttü. Terör üzerinden, içeride kurduğu siyasi cepheler üzerinden Türkiye’yi durdurmaya, küçültmeye çalıştı. FETÖ ile birlik olup açık saldırıya geçti.


Amerika’nın çöküşünü Müslümanlar başlattı.

ABD ve Batı bu ikiyüzlülüğü yüzünden müttefiklerini kaybetti. Şimdi onlar yeni arayışlar, farklı yakınlaşmalar, gelecek hazırlıkları yapıyor.


11 Eylül 2001’den 11 Eylül 2021’e kadar geçen yirmi yıl, dünya güç haritasını altüst etti. Batı zayıfladı, geri çekilmeye, içe kapanmaya başladı. ABD artık savaşları finanse edemez hale geldi. En önemlisi de bütün güvenilirliğini yitirdi. Kendi iç tartışmaları ile alay konusu haline geldi.


Siyasi tarihin en uzun yirmi yılında aslında dünya güç haritası kökten değişti. Müslümanlar kaybetmiş gibi görünse de aslında, sabırlı mücadeleleriyle bir süper gücün çöküşünü başlattı.

11 Eylül, acaba, gerçekten bir terör saldırısı mıydı?

 

Hakkı Öcal

 

11 Eylül belgeleri açıklansa ne olacak?

9 Eylül 2021

9 Eylül 2001’de bir uluslararası yayın kurumunun Türkçe bölümünde görevliydim; uzun seferlere çıkacakları için bütün depoları yakıt yüklü dört uçaktan ikisini, 19 teröristin New York’taki Dünya Ticaret Merkezi’ne ait iki gökdelene çarptırmasını canlı yayında izledik. Meslektaşlarımla o sırada kendi yayınımızı yapıyorduk, ama bütün televizyon kanallarında seyrettiğimiz olayı yayında aktarmamıza izin verilmemişti. Sebep basitti: Sadece elimizde bir kaynak var; olayı diğer kaynaklardan doğrulatmış değiliz.


9 Eylül’ün esrarı, olay olurken başladı. ABD Afganistan’da Sovyet işgaline karşı oluşturduğu “Mücahidin” dediği silahlı ve eğitimli grubu başıboş bıraktığı günden beri, bu grubun başına getirdikleri Usame Bin Ladin’in hızlı bir şekilde eski patronlarının aleyhine döndüğü, küresel bir örgütlenmeye gittiği biliniyordu.

 

O kadar ki, bu örgütün bilinen bütün üyeleri, ABD’nin ya arananlar ya da ülkeye sokulması yasak kişiler listesindeydi. Örneğin, gökdelenlere çarpan uçaklardan birini ele geçiren Mısırlı Muhammed Atta tanınan, bilinen bir teröristti, ama diğer 18 kişiyle birlikte ABD’ye girip, Florida’da jet pilotu eğitimi almıştı.


Amerika gibi, CIA’sıyla, FBI’ıyla, dünyaya istihbarat dersi veren bir ülkede böyle bir “hata” olabilir miydi?


New Jersey’den kalkan uçağın yolcuları korsanları etkisiz hale getirmeye çalışmasaydı ve uçak Pennsylvania’da bir tarlaya düşmeseydi, teröristler ABD başkanı Bush’u ve Beyaz Saray’daki görevlileri de öldürmüş olacaklardı ve bu terörizm mutlaka çok daha vahim sonuçlar doğuracaktı. Daha sonra, ABD savunma yapılanmasının beyni niteliğindeki Pentagon’a çarpan uçakla ilgili bir Fransız belgeseli, olayın üzerine bir “askeri kaynaklı hükümet darbesi” şüphesi çekti ve bu şüphe 20 yıldır kalkmadığı gibi, giderek güçlendi.


Olayın kurbanı bütün ABD’dir; ancak uçakların çarptığı İkiz Kuleler’de, uçaklarda ve kurtarma sırasında can veren 2 bin kişinin yakınları, 11 Eylül’ü kuşatan esrar perdesini kaldırmak için harekete geçmediği takdirde, önümüzdeki cumartesi günü yapılacak 20’nci yıl dönümü törenlerinde Başkan Biden’ı istemediklerini açıkladılar.


Biden geçen hafta bir kararnameyle 11 Eylül hakkındaki hükümet belgelerinin açıklanması talimatını verdi; ancak açıklanacak belgelerin belirlenmesi ve gizli kalacakların ayıklanması konusunda birçok yeni kural koydu.

 

Ortada, Afganistan, Irak ve Suriye ile Afrika’da en az yedi ülkede siyasal düzeni altüst eden, rejimleri deviren, sınırları değiştiren, bir devri başlatan bir “şey” var. Bu, her ne ise, acaba, ABD’nin gizli bir belgesinin açıklanmasıyla bütün insanlığın zihinlerindeki sorulara cevap sağlayacak bir aydınlanma mümkün müdür?


Bu konuda kuşku belirtenlerin başında birçok ünlü ve etkili siyasetçi, muhafazakâr yazar geliyor. Birkaç iyimser liberal dışında, ABD’de hiç kimse 20’nci yılında 11 Eylül’ün tümüyle aydınlanmasını beklemiyor.

 

Mahkemelerin olaya el atıp soruşturmasına izin veren yasayı, Bush ile tamamen ayrı kamptaki Obama’nın veto ettiğini unutmamak gerekir. Bu “şey” her ne ise ABD’de öyle derinlere iniyor ki çözülmesi daha çok 20 yıllar alacağa benziyor.

 

 

Tüm GÜNCEL MESELELER