FİTNE KAZANI HALA KAYNIYOR
FİTNE KAZANI HALA KAYNIYOR - Canibim.Com

Aynen Vâki

"Tirmizi şârihi Mübârekfûri, hadisimizin şerhinde bir başka gerçeğe dikkat çekmekte ve şöyle demektedir:

“Bu hadis, peygamberlik delillerinden bir delil ve bir âlâmettir. Zira ha­diste haber verilen durum aynen gerçekleşmiştir. Hindistan'ın Pencap eyale­tinde bir adam çıktı ve kendisini ‘ehl-i kur'an’ diye isimlendirip tanıttı. Hâlbuki onunla ehl-i kur'an arasında dağlar kadar fark vardı. Aslında o ‘ehl-i Kur'an’ değil, ehl-i ilhad idi. (Ne acıdır ki) bu zat önceleri sâlihlerdendi, şeytan onu sap­tırdı, azdırdı ve sırat-ı müstakimden uzaklaştırdı da ehl-i İslâm'ın söylemediği bir takım sözler söylemeye başladı. Peygamberin hadislerini bütünüyle kesin şekilde reddetmeye kadar işi götürdü ve ‘bütün bunlar Allah adına uydurulmuş yalan ve iftiradan ibarettir, gerekli olan sadece Kur’ân-ı azîm ile ameldir, Ha­dislerle değil; isterse bu hadisler sahih-mütevâtir olsunlar. Kim Kur'an'dan başka bir şeyle amel ederse, o, “Allah'ın indirdiğiyle hükmetmeyenler, kâfirlerin ta kendileridir” ayetinin hükmü altına girer” dedi. Daha buna benzer küfrü gerektiren birçok söz söyledi ve bir sürü cahil de ona tâbi oldu, onu ‘imam’ edindi...

Devrin âlimleri bu adamın küfrüne, ilhadına ve İslâm çerçevesinden çıktı­ğına dair fetvâ verdiler. Bize göre de durum, âlimlerin dediği gibidir.[2]

Mübârekfûrî merhumun isim zikretmeden verdiği bu çarpıcı örnek, “Kur'ân'la yetinme” ya da “sünnetsiz İslâm arayışı” yanlılarının sonuçta ulaşacakları noktayı göstermesi bakımından fevkalâde dikkat çekicidir.

 Sömürgeci Etkisi

Sünnet karşıtı görüşlerin, “Kur'an'la yetinme” çağrılarının temelinde yatan aldatılmışlığı da Mustafa A'zami şöyle tespit etmektedir:

“İngilizler, Hindistan'ı geçen asırda bütünüyle sömürgeleştirmişti. Müslümanlar ülkeyi onların elinden kurtarmak için cihat ilân ettiler. Sömürgeciler silâhlı cihadın tehlikesini fark ettiler. Bunun için Müslüman âlimler arasında kılıçla cihadı reddeden bir grup peyda ettiler. Onlar da bu işe kılıçla cihadı emreden hadisleri reddetmekle başladılar. Çerağ Ali ve Mirza Gulam Ahmed el-Kadıyânî bu ekolün önderlerindendir.

Nihâyet elle tutulur etkili bir faaliyet gösteren Gulam Ahmed Perviz geldi, aylık bir dergi yayınladığı gibi ‘Ehl-i Kur'an’ adıyla bir cemiyet de kurdu ve bir çok kitap neşretti.

Aslında Perviz, ictihad ve bağımsızlık iddiasına rağmen, Tevfik Sıdkı'yı takip ve taklid etti. Hadislerin herhangi bir teşriî değeri olmadı­ğını iddia ile âhad haberleri ve hatta onların ötesinde beş vakit namaz, namazın rekâtları, şekli ve buna benzer tevâtür yoluyla nakledile gelmiş bilgileri de reddetmiş ve ‘Kur'an bize sadece namazı ikame etmeyi em­rediyor. Namazın nasıl kılınacağı ise, devlet başkanına bırakılmış bir iştir. O, bunu danışmanlarıyla görüşerek zaman ve mekâna göre tespit eder’ demiştir. Bu, Tevfik Sıdkı'nın ‘İslâm sadece Kur'an'dan ibarettir’ başlıklı makalesinde ileri sürdüğü görüşün ta kendisidir. Fakat Sıdkı, sonraları bu görüşünden vazgeçmişti.

Hülasa, ikinci hicrî asırda çok az kişi, sünnetin delil oluşunu ve teşriî (yasal) değerini inkâr etmişti. Bunun kaynağı cahillikti. Aynı şekilde sünnetin mütevâtir olmayanını inkâr eden bir başka grup da görülmüştü.

İkinci asırdan sonra bu fitneye son verilmişti. Şimdilerde aynı fitne, batı sömürgeciliğinin etkisiyle yeniden diriltildi. Bazı insanlar sadece cihad hadislerini, diğer bazıları da mütevâtiri, meşhuru ve âhâdıyla Hz. Peygamber'in sünnetinin bütününü, tamamıyla inkâr etmektedirler.”[3]

Sünnet düşmanlığında batının etkisini ve yaşanan aldatılmışlığı an­lamak için aslında bu iki tespit, yeterli ipuçlarını vermektedir. Biz de bu kadarıyla şimdilik yetiniyoruz. Ancak hadisimizin yorumu sadedinde bir iki noktaya daha dikkat çekmek istiyoruz."

Tüm GÜNCEL MESELELER