
|
||||||
|
||||||
Batı'nın İslâm ülkelerini istilâ ettiği ve askerî işgali kültürel işgale dönüştürüp sürekli kılmaya karar verdiği yıllardan itibaren planlı ve örgütlü olarak başlatılmış olan sünnet düşmanlığı, ilerleyen yıllar içinde “Kur'an'la yetinme” çağrısına dönüştü. Oryantalistlerin sünnet verilerine yönelttikleri uydurulmuşluk, ithamlarına körü körüne kapılmaktan kaynaklanan bahis konusu düşmanlık ve çağrı, ilginç bir şekilde İran-Irak savaşının sona ermesinden sonra memleketimizde değişik seviyede ulu orta yazılır-çizilir ve konuşulur oldu. Batıya yenik düşmüş İslâm ülkeleri aydınlarından bazıları bu yenikliğin ve ezikliğin etkisiyle İslâm'a müsteşrikler gibi yaklaşıp onların bedava avukatlığını üstlenerek ülkelerinin gündemine sünnet karşıtı fikirleri taşımışlar ve kitaplık hacimde yoğun tartışmalara, sürtüşmelere vesile olmuşlardır. Bizde sadece sünnet'in değil, bizzat İslâm'ın kendisinin reddedilmesine çalışılmış, ancak Müslüman halkın, necip milletimizin yoğun baskı ve bilinçli direnişi sonucunda dinî eğitim-öğretim resmen başlatılmıştı. 1950'li yıllardan bu yana çok daha yaygın şekilde bir İslâm kimlik ve kişiliğinin inşası çalışmaları sürdürülmektedir. Ne kadar acıdır ki, bu İslâmî kimlik ve kişilik mücadelesinde henüz yeterli birikim ve kıvam elde edilememişken, gelişmekte olan bu İslâmî potansiyel, Batının sunduğu bilimsel görünümdeki düşman şablonuna uygun olarak sünnetsiz, yoz bir istikamete sürüklenmek istenmektedir. İslâmî hareket ve araştırmalar, “Kur'an'la yetinme” çağrıları etrafında sünnetsiz bir çerçeveye oturtulmaya çalışılmaktadır.
Kültürler Savaşı Olaya, kültürler arası savaş noktasından bakıldığı zaman, bu girişimlerin, siyasal istiklâl mücadelesindeki vatan ihanetinden çok daha büyük bir ihanet olduğu anlaşılacaktır. Zira bu, ümmet çapında yürütülen kültürel istiklâl mücadelesinde, kimlik ve kişilik savaşında irtikab edilen bir ihanettir. Parolanın, "Kur'ân'la yetinme" olması, temeldeki sünnet ve İslâm düşmanlığı cinâyetini hafifletmez, aksine daha da ağırlaştırır. Çünkü İslâm düşmanlığına, “Kur'an taraftarlığı” gerekçe ve vesile kılınmaktadır. Asıl düşman çirkin yüzünü saklamayı başarmış, ortada oltaya takılmış, beyin ve yüreklerinden avlanmış bir takım aldatılmış yerli aydınlar kalmıştır. Bunlar, iddia ve çağrıları ne olursa olsun aldatılmışlığın acısını temsil etmektedirler. Suçüstü Hadisimiz, işte bu noktada taşıdığı Nebevî tespit ve ikaz ışığıyla imdada yetişmekte, sergilenmekte olan oyunu gerçek yüzüyle inananlara tanıtmaktadır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), günün birinde kendisinin teşri yetkisini tanımayacak, sünnet'in getirdiği evrensel yorumu önemsemeyecek Kur'an'la yetindiğini söyleyecek münasebetsizlerin çıkacağını, ashâbından (ve tabii ümmetinden) hiç kimseyi böylesi bir tavır ve iddia içinde görmek istemediğini pek beliğ ve etkili bir şekilde belirtmiş, sünnetsiz İslâm iddialarını, suçüstü yakalayıp teşhir etmiştir. Hadisimizde öncelikle, Sünnet’e karşı çıkışın temelinde bir kabalık, kayıtsızlık, nefsîlik, kendisini bir şey sanmak, müstağnilik duygusunun yattığı, ortaya konan tavrın da yakışıksız ve Müslüman edebinden uzak bir tavır olduğu, “koltuğuna yaslanmış (ya da kaykılmış)” ifadesiyle tespit edilmektedir. Bir başka rivayette durum; “koltuğuna yaslanmış karnı tok bir adam...” şeklinde belirtilmiştir. Dünyevî değerlere sırtını dayamış şımarığın, kendisine ulaşan Peygamber (s.a.s) emir veya yasağı karşısında “ben anlamam, onu-bunu bilmem, sünnet-münnet tanımam” demesi, sınır tanımazlığını, “Allah'ın (c.c) kitabında ne bulursak ona uyarız, o kadar” sözü de anlayış eksikliğini, kasıtlı bir cehaleti ortaya koymasının ötesinde tavır bozukluğunun nasıl bir fikri bozukluğa dayandığını da göstermektedir. İç dayanakları ve dış görünüşüyle bu bozuk ve hatalı tutum, “sakın hiç birinizi bu halde görmeyeyim!” tenbih ve tehdidine muhataptır. Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem, bu sorumsuz, bölücü, ayırımcı, yanlış ve müstehzi üslûp ve tavrı görüldüğü gibi hem teşhis hem de mahkûm etmiştir. Hadisimizin ifadesi son derece güçlü bir yasak tonu ve vurgusuna sahiptir: “Sakın hiç birinizi bu halde bulmayayım!” Bizim ifademizle bunun anlamı “sakın böyle bir edepsizlik yapmaya kalkışmayın” demektir. Sünnet’e karşı çıkanlarda ortak özellik olarak dün olduğu gibi bugün de gözlemlenen üslûp ve tavır bozukluğu, hadisimizdeki tespitlerin somut delilini oluşturmaktadır.
|